Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

YALAN MI? YALAN MI? HAKSIZ MI, HAKSIZ MI?

17.02.2012

Artık şu sıfatlı, bu sıfatlı demiyorum.

Doğrudan “Doğu” diyorum... Doğu’nun görüntülü konuşmasını verildikçe izledim.

İzlerken, yaşşaaa!.. Varooool naraları atmadım.

Bir ressam, yetmiş yıllık bir fotoğrafçı elbette yarım asırlık bir dostu, bir arkadaşı, bir seveni olarak yüzüne baktım, baktım... Bu yetmişlik, inançlı, inatçı delikanlı, inancı uğruna yetmiş yaşın neredeye yirmisi, mahpus damında!

Sakin sakin konuşurken, öfkeliyken yüzüne bakar oldum hep.

Bir yurtsever, insan sever olarak bunun “ceremesi”ni, adı “cereme”yse çekendir O. Beş altı yıldır göremiyorduk birbirimizi... Beş altı yıl bu, beş altı, dile kolay... Dört yılı mahpus damında, nasıl anlatsam; kolay mı sanırsınız anlatmayı? Anlatabileceğim, bi iki kere mi ne yaşama kıvançlı, torunu olacağını duyanda bi de torununu görende... Gerisini nasıl anlatsam, beceremem... Her günü, isyan ettiren mi ne?

Son gördüğümde “Kanunsuzlar... Kanunsuzlar” diye haykırıyordu televizyonda, dört yıl sonra yine orada gördüm, o bu canı göremedi, ama gönül gözüne dört yıl nedir ki?

Bıyıkları /saçları daha aklaşmış...

Acaba üzerindeki elbise başkasının mı da dedim!..

Can gözüyle dinledim, dinledim, duygusallığı bırakıp... Dinledim, dinledim. Kimi zaman ne mi yaptım?

YALAN MI? YALAN MI? HAKSIZ MI, HAKSIZ MI? AVAZLARIMI DÖRT DUVARA VURDUM VURDUM!

Duvarlar n’itsin, yanıt vermez, bir duvarı yere eğilmez! Duvar bu, boğazı yoktur ki lokması boğazından geçsin, olsa geçemez, çoluk çocuğu yoktur yüzlerine bakmayacak, adı üstünde duvar!

Doğu can, başta senin ve senin gibi “yalan mı yalan mı” diye haykıran tüm canlara tez elden tez elden!

Nasıl şey bu “tez elden?”

Dört yıl... Dört yıldır bitmeyen bitmeyen bitmeyen, ne zaman biteceği de asla belli olmayan olmayan, olmayan, oldurulmayan yazmaya elim varmıyor bi yargılama...

Ve birden, yazıyla on altı, rakamla 16 yıl daha mahpusluk, iyi mi?

Sahi ya hu, bunların bir adı vardı, neydi? Yaş seksen altı, unutkanlık başa bela!

Bu can yine yalan mı yalan, “haksız mı haksız mı” diye avazlanadursun!

16 YIL HAPİS CEZASININ SIRRI ORTAYA ÇIKMIŞ! NEDENİ DE DOĞU’NUN KİŞİLİĞİ İMİŞ!

Haberin “detay”ı yani AYRINTISI şöyle:

Perinçek’in avukatı Aytekin, mahkemenin gerekçeli kararına karşın şunları söylemiş:

Doğu Perinçek, düzenin kendisine sunduğu olanakları kabul etseydi en üst makamlara kolaylıkla gelebilecek biri, vatanın bağımsızlığı, birliği ve bütünlüğü halkın çıkarlarının gözetilmesi uğruna hem sorumlu bir vatandaştır hem de bir siyasi parti lideridir.”

DELİLLER MÖ. 500’E UZANMIŞ!

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında hazırlanan iddianamenin “Toplanan deliller” bölümünde “Psikolojik harekat” başlığı altında M.Ö. 500’de Wu devletinde (Şimdiki Çin’de) yaşamış ünlü Çinli general ve askeri teorisyen Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı” adlı kitabından alıntılar yapılmış bi de Başbuğ Ergenekon’un TSK içindeki en üstüymüş, iyi mi?

MUHAKKAK, AMA MUHAKKAK

Ünlü general ve askeri teorisyen Sun Tzu ülkemize bu davada “müdahil” olarak davet edilmeli ve Başbuğ ile karşılaştırılmalıdır, en hakkaniyetli çözüm budur, sırası gelmişken haddim olmayarak önereyim dedim.

KÖKENİ DÖRT YÜZ YILLIK İSTANBULLU RUM OKULSUZ RESSAM PAVLİ MOSHAKİS, GÜNDE İKİ PAKET SİGARA İÇEREK 97 YAŞINDA ÖLDÜ!

Perşembe saat dokuza doğru telefon, eşim açtı dinledi dinledi, içim bihoş oldu daha dört gün önce oradakilerle konuşmuştum, Atina sabah sabah neden arasın ki derken Filiz ağlamaklı ağzında iki sözcük “Pavli ölmüş”. Telefonu aldım kalabalık, birisi yarım Türkçeyle “Pavli kardeş sekiz buçukta öldü, başınız sağ olsun” dedi.

Yıllar önce götürüldüğü beş yüz kilometre ötedeki yere “ölünce beni buraya gömün” dediği yere götüreceklermiş... Ona unutulmaz ilgi gösteren eski bir yurttaş Ernest, ricam üzerine yine aradı, isteği yerine getirilmiş, yirmi beş kişi beş yüz kilometre öteye gidip! “Gönderdiğiniz tam da zamanında gelmişti” dedi...

HAYATI ROMANDI, YAZDIM

TRT’den Reha Muhtar Atina’da onunla güzel bir röportaj yapmıştı, neden hep İstanbul resimleri yollu soruya biraz da sertçe “Yok, Sanfirasiskoyu mu yapacaktım demişti. Türkiye’de kimin kimsen var mı sorusuna yanıtı kısaydı:

“Filuz hanım Otyam bey”

YAZACAKLARIM, ÖZETİNİN ÖZETİNİN, ÖZETİNİN BİNDE BİRİ BİLE DEĞİL!

Cumhuriyet’te 1965 yılında Denizi Yiyenler başlıklı dizi yazıma Rumelikavağı’ndan balıkçı Özer imzalı bir mektup almış, yazım kitaba dönüşünce ona “ithaf” etmiştim.

“7441 Stenınheım/ Murr 6.1.1975 Almanya Vaktiniz hoş olsun can sevenim” başlıklı yine uzun bir mektup Özer’den... Özer epeydir Almanya’da bir tabut fabrikasında işçi ve çok dertli, “Nerede benim martılarım” diye haykırıyor özlemle... “Dayan” diyorum bir tekne parası kazan... Bir mektubunda Pavli ağabey de böyle yazıyor diyordu. Kimdi bu Pavli... Kim olduğunu yazdı bir koca paket de mektuplarını gönderdi, tarifsiz güzel bir yazı, okumaya doyum olmayan mektuplar... Ama hep bir ağrı var karnında, mektup yazdım tanıştık, ülkesine davet ettim, geldi, çocukların Pavli Amcaları oluverdi. Eski milletvekili can dostum doktor Haluk Nurbaki’ye götürdüm, “bi boku yok dedi, vatan hasreti”. İlk sabahı Anıtkabir’e Atatürk’e gidince eğilip taşları öpüp durmuş. Karnını hiç ağrıtmadık.. 6-7 Eylül’den sonra dostları uzaklaşır olunca, gönderilenlerle kendini Atina’da bulmuş TC Pasaportlu Pavli. İşte o zaman karnı ağrımaya başlamış!

2000 yılında yine davet ettik geldi, Vakıfbank Sanat Galerisi’nde ortak sergi açtık, çoğu resimleri satıldı, sattırdık... Sonucu duyunca her zamanki gibi “Abi desene zengin oldum” dedi gülerek. Öyle gönderdik karın ağrısız...

Çağırdık, gelemem diyordu telefonda “Abi ne demek çift işemek, öyleyim”. “Bre Pavli sende prostat var, bilet gönderelim uçakla gel ameliyat ettirelim.” Kabul etmedi “uçak düşermiş” ve o gün bir uçak düşmüştü!

“NE TÜRKLER”

“Türk olduğumu inanın söylemezlerdi ne de şu gavurlar beni Yunan isimletiyorlar. Yani Türkiye’de iken herkes Gâvur söylerdi, burada ise episi Türk derler... Hiç olmazsa burada bir gurur duyuyorum bana Türkolos yani Türk tohumu derlerken, çünki ben halis bir Türk vatandaşı idim ve daima böyle kalacağım. Sana bunları mahsustan söylüyorum? Zannetmeyesin senden kötü vaziyette insan yoktur. Senin ruhun benim ruhuma benzer. Biz Türkü, Arabı Yahudisini ayırmayız, episi Allahın kulları fakat gelgelelim ki yaşamak vermezler.”

Haftaya: Pavli ameliyat masasında

Kaynak : Aydınlık Gazetesi