Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

ONLAR DAĞIN TEPESİNDE DONARKEN ÜZERİMDE PİKE, DİYALİZ YATAĞINDA YATMAKTAN KAHROLMAM NEYE YARARDI?

12.04.2013

Pazartesi... Çarşamba... Cuma... Saat 12.00 / 16.00 arası, yaşamak için kaçınılmazdır diyaliz aletine bağlanmak! Bir de bedende kanınınız azalanda damla damla yarım litre kan... Ve beş saat mi ne, bu çilenin ardından damla damla ikinci beş saat mi ne!

Gün geliverdi ki bu ara damarlarda pıhtılaşmalar yüzünden can veren alet neredeyse can veremeze dönüştü!.. Ne ki çare/ çareler tükenmiyor... Boyundan katater!..

On beş gün içinde dört kere o yeşil renkli ameliyat masasına yatar olmaya alıştım sanırım ve doktor can sağ kolda işe yarayacak damar arıyor ve derhal yeşil yatağa, sadece neşter işleyecek kadar açık yeşil ve siz hep tavana bakmaya zorunlusunuz!

O sağın dikişleri alınacak hale gelinceye kadar bu sefer sol kasıktan bir katater takma işlemi yeşil yatakta!.. Haftaya o yeni sağ yerden işlem başlatılacak ve damar ne kadar yaşatacak seni?

Ya yaşatması sona erir olmaz derhal ama derhal yeşil yatağa!.. Ne için mi?.. Ne için olacak bu sefer sağ kasığın oradan damara bir sahte ek damar! Bu ek damar ki mandanın damarından falan mı ne... Bu işlem de deri altına yapılacakmış, yani iğneler artık oraya dehlenecek!

Son işlem de hastane morgunda bir süre istirahat!

YILLARDIR... AMA YILLARDIR DERGİ OLARAK GAZETE OLARAK YAZILARIMI ASLA AKSATMADIM!

Bir hafta, çok kısa yazabildim ve ek olarak çok sevdiğim Gavur Gölü röportajımdan bir bölümü arkadaşım sağladı sayfama bakan Özlem Konur Usta’ya... Hangi yazı mı? İkinci sayfanın tümünü kapsayan yazıyı!

8 NİSAN 2013, PAZARTESİ, SAAT 12.12

Silivri dağının tepesindeyim, hava buzdan beter... Binlerce insan haksızlığa haykırış içinde... Aaa ne oluyor yüzlerce jandarma ve hayret bir kanunsuzluk jandarma bölgesinde polis, Erdoğan’ın polisleri elleri bombalı coplu, o soğukta, o yağmurda ıpıslak insan yığınına basınçlı soğuk su Erdoğan’ın polisinden!.. Artık açığa çıktı ki en acımasız, en gaddar polis takımı Erdoğan’ın!

8 NİSAN 2013, PAZARTESİ, SAAT 12.35 TİTREYİVERİYORUM AK PİKE ALTINDA, DİYALİZ YATAĞINDA ÜSTELİK SICACIK!

Bir metre ötemde Ulusal Kanal... Kulaklarımda duyuraç. Ak pike altında Silivri tepesinde olmamak ak alna yazılmış kader midir? Bedenimde tepeden tırnağına donanmış fotoğraf makineleri neden neden yok? Ses alma aracı, ayağımda çilekeş çizmelerim... Neden neden yok?

Başımda tiftik papak sıcacık... Yalancı kürk yaka yarım palto!.. Arkamda sallanan mataram, neden neden oralarda değilim o buz tepede!

Göktanrıma sual açıyorum “hangi suçuma bu ceza?”diye... Bi ses iniyor bi yerlerden:

“Yaptıklarına say”.

Yine de üşüyorum ak pike altında Ulusal Kanal’a baka baka. Saat 16.15 eve dönüş yeni bi dost sürücü Gürkan’ın yanında yorgun argın otururken trafik kurallarına uymayanlara içten küfürler savurup! Ve halkımın bir acı türküsü kulaklarımda:

“Sen yoruldun / Ben yoruldum cerrah gözleyi gözleyi.”

Eve döner dönmez Gürkan can yedinci kattaki müzikli düğmesine dokunur dokunmaz, açılıveriyor kapı; Filiz yorgun bedenimi teslim alıyor ve karşı ekranda kocaman Ulusal Kanal...

ESKİDEN, ‘KARA HABAR TELEGIRAFTAN TEZ GELİR’ İMİŞ...

Şimdi “telegıraf” yok, “meyl” var ak camlara inen... Yazıyormuş ki rapor, şekeri çok iyi... Tansiyonu iyi, kan durumu 8.4 hemen kan verilecek... Doktorum her şeyim Filiz, 9 Nisan saat dokuzda hastanede yatağımı sağlıyor ve yarım litreden iki poşet “!” de kanı!

Oysa bugün 9 Nisan Salı... Aydınlık gazetemde Cumartesi günü yer alacak yazıma başlarım muhakkak, bir önemli durum daha, haftalardır hayalini kurduğum bir görevim var, Doktor Hüseyin Zeray’ın adımı taşıyan resim galerisinde sergisi var, açılışı ve bir konuşmayı yapmak boynumun borcu idi bu Sivaslı, resim yapan, harika duygulu saz çalan ve deyişlerinin zengini doktor Hüseyin Zeray cana üstelik söz de vermiş idim!

BİR ULUSALCI... İYİ Kİ ODADA TELEVİZYON VAR

Ressam Zeray kendi halinde bir Ulusal Gönüllüsü / sevdalısı, takmış kafaya o çekim aracını almaya/ aldırmaya... Düşündük ki birer resim sunalım belki sol lastiği aldıracak, nerede devrimci eli fırça tutanlar öteki lastikleri de onlar sağlasalar ya...

Eli fırça ve tezene tutan Ulusal Gönüllüsü adı da güzel Hüseyin can, resimlerine şerh düşmüş, satılması halinde geliri, kavuşulması “ŞART” olan illa o araca...

ANTALYALI CANLAR, DEMİRCİLER ÇARŞISINDA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ FİKRET OTYAM SANAT GALERİSİ’NDEKİ BU SERGİYİ MUHAKKAK AMA MUHAKKAK GEZİN O TABLOLARLA “ANADOLU’YA GİDİN. BUNU, ELLERİ 1943 YILINDAN BERİ BOYALI BİR TC VATANDAŞI CAN YAZIYOR...

Dizlerinizin dermanı eksik olmaya...

ÖZÜME GÜÇ VERDİM YİNE BİR TÜRKÜYLE: “Bİ BEN ÖLMEYİNEN CİHAN YIKILMAZ”

İyi mi?

On saat çile, 11 Nisan 2003 Perşembe sabahı başlayacak!

Yazımı iyi kötü yazdım/ yazabildim, “Ne mutlu Türküm” diyene ve “Ne mutlu yazım tamam” diyen TC’li yazara...

Antalya, 10 Nisan 2013

Kaynak : Aydınlık Gazetesi