Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

KOMUT ALSAN SOKAĞA MI DÖKÜLECEKSİN?

07.06.2013

Tüm yurttaş ayakta, mahalleler bile “Tayyip istifa” diye haykırışta kadın, erkek hele hele güzelim cumhuriyetin gençleri, orta öğretimliler de cumhuriyete sahip çıkma sevdasında/ haykırışında... Bu mu? Bu bir çığ gibi ülkeye inen yıllardır beklenen birisine göre “Tencere tava gerisi hava”.

Birisi bu tencere tavaya daha fazla dayanamayıp bir ay sonra yapacağı dış geziyi öne alıverdi. Tencere tava gerisi havayı bilen sanırım “korkunun ecele faydası yoktur”u da bilir değil mi?

ECEL DEDİM DE AKLIMA GELDİ!

Bu ecel illa ölümle bitmez, 1960’da Ankara’da bir 555 K yaşamıştık, Demokrat Parti iktidarına kafa tutan gençler bir karşı koyma mitingi düzenlemişti 555 K,yani 5.ayın 5.günü saat 5’de Kızılay’da... Ulus Gazetemiz “bermutat” kapatılıydı, ama biz çalışanlar “bermutat” gazetedeydik ki muhakkak vefalı bir Ulus okuru telefon etti, “Kızılay’da olaylar var...”

Fukara Menderes rahmetlinin uçağı falan yoktu ki Fas mas gezisine çıksın, Partisinin mitingi için geldiği Kızılay’da olayların içine girmiş, yakasına yapışılmış, Hürriyet Gazetesi’nden “Emin ağabey”in “vosvos”una acele alınıp olay yerinden uzaklaştırılmış...

EVET ÖYLE UÇAĞI MUÇAĞI YOKTU ADAMIN!

1959’un 17 Şubat’ında THY ile İngiltere’ye gidecek oldu, uçak Londra civarında düşüverdi ama on üç ölüye karşın Başbakan kırıklarla kurtulmuştu... Yaşamımızda buna “daha eceli gelmemiş” denir...

ZAMANLAR ÜLKEDE BİR HARP OKULU VAR İDİ...

28 ve 30 Nisan’ında gençlerle polisler arasında çıkan çatışmada iki öğrenci öldürülmüştü ve ülke tıpkı böyle gerilim içine girmişti...

Geleceğin subayları da daha fazla dayanamamış marşlar söyleyerek yollara düşmüştü...

Başbakan Menderes’in yüzde ellisi falan olmadığından bir açıklama yaparak Tahkikat Komisyonu’nun başlangıçta üç ay olarak öngörülen çalışmalarını tamamlandığını, raporun yakında Meclis’e sunulacağını açıkladı, bu, o zamana göre biber gazı ve basınçlı su idi.

27 Mayıs 1960 sabahı Ankara Merkez Cezaevi’ne gidip ilk iş olarak oradaki arkadaşları çıkardık, sonra mı Ulus’a gidip gazeteyi çıkarıverdik...

555 K’da OLANLARI DAHA ÖNCE YAZMIŞTIM ŞİMDİ ÖZETLE ANLATIYORUM OKUMAMIŞ OLANLARA.

Kızılay’a geldiğimde durum tam ana baba gününü andırıyordu, tüm otobüsler sırayla boş dizilmişti halka yaya gitmeleri bildiriliyor. Omzumda fotoğraf makinemin çantası bir yerinde de kırmızı ULUS yazısı.

Komutlar veren bir sivil o zamanın askeri polislerine emretti yaka paça uzaklaştırıldım ta Türk Öğün Güven Anıtı’nın oraya, geri döndüm en ön sırada yerimi aldım... Arkamdan konuşmalar:

“Haydi gidelim.”

“Dur, Fikret ağabeyin filmini seyredelim”. Gülerek baktım, iki teğmen. Bir dedikodu vardı, CHP’li gençler yer yer subay üniforması giyiyormuş... O sivil bu sefer yakama yapıştı durağın önünde resmen boğuşmaya başladık. Bir aralık emniyetçi Niyazi Bicioğlu aramıza girdi ayırdı ki bir patırdı daha, Sıkıyönetim Komutanı “n’oluyor orda”. Olanları anlattım, bu adam halka “buradan yaya gidin” diyor, oysa otobüslere binilse burası hemen boşalır efendim. Bir yanıt;

“Gazeteci haklı otobüslere binilsin”.

MEĞER BOĞUŞTUĞUM ÇANKAYA KAYMAKAMI İMİŞ!

Otobüs tıklım tıklım, açık cama yakınım, Kaymakama haykırdım bu rüzgarın bir gün ters eseceğini!

27 Mayıs sabahı evine telefon ettim, eşi ağlıyordu, alıp götürmüşler bir daha haber alamamış. Haber vereceğimi bildirdim, verdim de Harbiye’deymiş, üzülmemesini söyledim, “bir şeye ihtiyacı olursa bildirsin” diye telefonumu verdim, kim olduğumu soranda yanıtladıydım, bir arkadaşı...

GERİYE DÖNÜYORUM...

Oturduğumuz apartman yeni TBMM duvarına bakıyor koca arsada tek başına, son kat dördüncü kat... Akşam yemeğinden sonra mutfak bana ait, takım tezgahı kurdum çektiğim filmi yıkıyorum ki sessiz apartmanda ayak sesleri ve bizim katta durdu ve zil çaldı, açtım “buyurun” dedim ve yanıtı aldım “Orhan Birgit’i arıyoruz”, “Burada böyle kimse yok” dedim, “isterseniz girin arayın”. Bunun üzerine gittiler balkondan gizlice baktım apartmanın etrafı sarılı!

Bir süre sonra yine kapı çaldı, yine Orhan Birgit aranıyor, baktım çorap yeşil anlaşılan subay... Yok deyince “Sayın Otyam bizi oyalamayın, lütfen emir yüksek yerden” yine tanımıyorum deyince cebinden minik bir defter çıkarıp okumaya başladıydı:

“Ben Orhan, nasılsın Fikret”, “Ooo Orhan hoş geldin... İlla bize gidelim kafaları çekelim, olmaz işi varmış falan... Sıkıyönetim var bizde kalırsın...”

Orhan, çıkarılan KİM Dergisi sahiplerinden bendeniz de Ankara Temsilcisi... Telefon dinleyenim duydunuz falan deyince “Haa Orhan, bizim Orhan Milliyet gazetesinden Orhan Tokatlı”... Kızdı gitti.

Sabahı, çıkmayan gazeteye gelince Müessese Müdürü istetti gittim, Müdür üzgün, bize haberler getiren polis can gelmiş Otyam’ı tutuklayacaklar demiş... Ankara’dan hemen ayrıl, şu da para...

Öyle yaptım, kızım ve çok yeni doğan kızımı alıp otobüse bindik. Olaylardan anasının sütü kesilmişti, “sütü suyla karıştırın” dedilerdi öyle yapıldı ve çocuk ikiyüz kilometre ağladı...

MEĞER 555K, ORHAN BİRGİT, ELİNİ BAŞINA

ÜÇ KERE GÖTÜRÜNCE BAŞLAMIŞ...

Bu dedikodu meğer doğruymuş, yıllar, yıllar sonra Orhan, Vatan gazetesinde bir söyleşide açıkladıydı..

KESİLEN İKİ AĞAÇ...

Taksim Gezi Parkı’nda kesilen iki ağaç tepkiyle karşılandı!.. Taksim Gezi Parkı’nda kesilen iki ağaca tepki giderek arttı. Taksim Gezi Parkı’nda kesilen iki ağaca tepki tüm ülkeyi sardı, halk, öyle lideri mideri olmayan halk, yurtsever halk, Cumhuriyet ilkelerine ve Ordusu’na yapılanlardan isyanı artık gırtlağına gelen halk, kesilen iki ağaçla ayağa kalkmıştı... Halkın öfkesi, isyanı artık gece gündüz demeden tüm yurttaydı şimdi...

BİBER GAZIYLA, BASINÇLI SUYLA, COPLA VURUŞAN VE BAŞBAKANIN ÇAPULCU DEDİĞİ HALKIN ZAFERİ... POLİS GERİ ÇEKTİRİLDİ!

Cânım ülkede, daha önce misli görülmemiş/ yaşanmamış direniş Tayyip padişaha geri adım arttırdı... Hükümet istifa... Biz buradayız Tayyip nerede haykırışları dinmiyor... Tüm halk, dağ, taş, damlar, balkonlar, tencereler, tavalar Tayyip inatçısına yol da gösteriyordu:

“TAYYİP FETHULLAH’IN YANINA”

Sormak gerekir İzmir hâlâ gavur İzmir mi? İzmir Valisi de isyanda:

“ELİ SOPALI POLİS Mİ OLUR?”

Emniyet Müdürü yanıtladı:

“Onlar sivil polis. Ben emir verdim.” İzmir Valisi artık dayanamadı bu kelli “Öyle polis mi” olur dedi...

Ülkede Tayyip padişahı aratmayan, Kubilay katilinin torunu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç açıkladı, meğer ders çıkarmışlar! Ama polislerden yana çıktı, evet polislerden sopayla bir genci öldüren polislerden, bir göz çıkaran polislerden, eli sopalı sivil polislerden. Meğer polis meşru müdafaadaymış...

BRE GENÇLER POLİSİN ÜZERİNE TAZYİKLİ SUYU NEDEN BASTINIZ, NEDEN BİBER GAZI SIKTINIZ NEDEN BOMBALI KURŞUN BASTINIZ HA?

5 Haziran 2013 Çarşamba, Saat 14.20’de yazıyorum... Bu gün diyaliz esnasında sağ koldaki damarlar ne edildiyse bulunamadı! Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ilgililerle temasa geçildi, yarın 13.30’da uygun bulunan yerden ameliyatla katater takılacak, diyalize girecek duruma gelince yine dört saat daha yatırılacağım!

Yazacak çok şey vardı, yazamadım. Bununla yetindiğiniz için teşekkürler, inşallah gelecek Cumartesi’ye görüşmek üzere, sağlıcakla...

Kaynak : Aydınlık Gazetesi