Burak Erdoğan filosuna 141 metre uzunluğunda bir gemicik daha eklemiş! Başbakanımızın bu çalışkan ve oyuncak gemiciklere meraklı oğulcuğu Burak Erdoğan’a tıpkı birisi gibi ulusca el kaldırıp ‘141 kere maaşallah’ dememiz içindir bu 141
Ankara- Burak Erdoğan var ya Recep Tayyip’imizin oğulcuğu, filosuna 15 milyon dolarcık değerinde ve ‘PENYEZ’ adında bi gemicik daha eklemiş! Eski adı ‘Pasific Chikusa’ olan Kore yapımı iş bu gemicik 141 metre uzunluğunda imiş. Bizim Derya Derviş bi güzel bulmuş ve yazmış bu haberi bakın şu ayrıntıya, 9994 groston ağırlığında kuru yük gemisi imiş, yetmedi 4 ambarı ve de 3 vinci var imiş. Gemi filomuzun bu yeni yetmesi en son olarak Hindistan’ın Sanghi Limanı’ndan mal almış, Birleşik Arap Emirliği’ne bağlı Mina Saqr Limanı’na doğru Hint Okyanusu’nda yol alıyormuş.
HAYIRLARA VESİLE OLACAK YOL ALMALAR VE BOYU NEDEN 141 METRE?
Başbakanımızın bu çalışkan ve oyuncak gemiciklere meraklı oğulcuğu Burak Erdoğan’a tıpkı birisi gibi ulusça el kaldırıp “141 KERE MAAŞALLAH” dememiz içindir bu 141...
Bi 141 daha vardı evli, eşi 142 diye anılır idi, uzun zaman önce, ikisi de yasayla öldürüldü... Türk aydınına çok ama çok acılar çektirdilerdi... Allah taksiratlarını af eyleye!
EYVAAAH... SOYGUNUN ÖNÜ AÇILMIŞ!
Ya Hu, soygunun önü kapalıyken bile ne şeyler yememiş miydi ey millet?
Bi de önü açılınca olacakları düşünün! Peşinen özür dilerim biraz şifreli olacak BDDK’nın yeni derlemesini eleştiren TÜKODER hükümetin tüketicinin sesine kulak tıkadığını, BDDK’nın da aldığı kararlarla bankaları kayırdığını savundu!
BDDK’ya selam eder TÜKODER’in gözlerinden öperim...
NEDİR ŞU ‘CUMHURİYET’Çİ ÖZGEN ACAR’DAN ÇEKTİĞİM?
Adam “meil” çekmiş serginin açıldığı 10 Nisan’ın ertesi akşam uzunca bi ev adresi eğer gitmezsek ölünceye kadar affetmeyecekmiş!
Haklı ama, bu can tekerlekli koltuğuyla ikinci kata nasıl çıkacaktı? Beyefendi açmış bilgisayarın bilmem neresini orada ne kadar demlenme yeri varsa kaç basamağa sahip olduklarını bi güzel sormuş iyi mi?
Sergimizin kapanacağı saatte gelip bizi aldı, bir konuk daha vardı, PEKER SANAT sorumlusu ressam Sami Gedik.
Sonuçta, kaldığımız otelde karar kılındı, bitişiğindeki “Urfa Kebapçısı”ndan kebaplar geldi, bilmem ne eşliğinde anıların gözüne gözüne vuruldu!..
Birbirimize can gözüyle bakıyoruz, nasıl bakılmasın, bu can sordu Özgen can bi an durdu ve yanıtladı: “52”
52 yıl bu, yarım asırdan fazla yalansız dolansız bi dostluk, arkadaşlık...
Mayıs 1960’ta ikinci kızım İrem olmuştu, camdan izliyoruz her yanı hortumlu, serumlar veriliyor, bebek kıvrıntılar içinde, gözyaşlarımı tutamadım ve baktım Özgen de bana eşlik ediyor!
Bizler Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu çalışanlarındanız... Özgen gene aynı konuyu açıverdi, soruya da bakın, “ Deniz Gezmiş’le anılarımı neden yazmıyormuşum, tarihe tanıklık etmemem doğru mu falan... Özgen de biliyor bazı olayları... Anlattı, bi şey olmuş “Türk Hava Yolları’na kadar gideceğim” deyip bürodan fırlamışım.
NEDENDİ BU FIRLAYIŞ? BÜRODA İKİ DE SİVİL POLİS VAR!
Onlara ilişkin haberler aşağı yukarı hep bizden! Nereden mi geliyor, kapının altından atıyorlar ve dışarda da polisler var! İşte bu ortamda on üç on dört yaşlarında bi çocuk “Fikret ağabeye bişey verecem” der demez suratına tokadı patlatım “Ulan anan seni arıyor sen babandan söz ediyon” ve kulağından tutup kahve ocağına sokuverdim. Getirileni okudum, paramparça ettim çöpe attım. İşte o satırlar.
“THY çöplüğünde”
Bürodan fırladım yazılan yere varıp elimdeki gazeteleri atarken o zarfı alıverdim çöp kutusundan...
O ZARFI KAHVE OCAĞINDA AÇANDA DELLENDİM!
MİT arıyor, Emniyet arıyor, jandarma arıyor yetmedi CİA arıyor, FBİ arıyor bulunamıyor!
Aranıp da bi türlü bulunamayan kaçırılan dört ABD’li subaydan haber, ailelerine mektuplar...
TRT’ye okunması için bildiri... Hiç aklımdan çıkmaz saat tam 17.55. Aynı bulvar üzerinde Amerikan Haberler Merkezi ve orada Türk müdür bi can adam “Doğan Poyraz ağabeye telefon:
“Doğan abi aman çıkma... Sakın çıkma hemen geliyorum...”
Doğan ağabey benden çok çeker, bazen fotoğraflarımı oranın efendi fotoğrafçısı Hasan, pırıl pırıl basardı...
DOĞAN AĞABEY BEKLİYOR...
Göz göze geldik, “Fotokopi makinasına gidelim Doğan abi...”
Gittik, koynumdan çıkardıklarıma bakınca rengi sapsarı oldu! Fotokopinin başına geçtik...
“Doğan abi beş baskı bana, asılları sana...”
Böyle anılar, eskimiş deyimle “Üst üste çekilmiş fotoğraflar gibi” Eskiden bazı fotoğraf makinaları üst üste çekerdi de! Şimdi sevgili halkıma bakıyorum bi elleri hep kulaklarında, çoğunluğu da telefonlarını karşılarındakine tutuyor vesselam!
A sevgili Özgen, bu canın 52 yıllık dostu arkadaşı seni, seni nasıl kırarım? Ama bu anılarımı öte dünyada yayınlanan bi gazetede “tefrika” edeceğim, n’olur bağışla beni...
REKOR ARKADAŞLIK 70 YIL!
16 Nisan Çarşamba saat onaltı suları kızım Elvan, dializ merkezinden gelip aldı Peker Sanat önünde uygun bi yerde park etti, bagajdan arabam çıkarıldı ressam Sami can, hiç üşenmeden yine itip durdu arabamı, her zaman ki gibi kapıyı gören makamıma park edildim...
Ve uzağımdaki kapı açıldı bi bayan ve yanında kısa boylu birileri, ışık arkadan geliyor.
Birden ayıldım gelen onlar, evet yüzde yüz onlar ve arabamı ayaklarımla iterek onlara doğru gitmeye çalışıyorum bi yandan haykırıyorum:
“Lütfüüüü... Lütfüüüüü”
Hayret bi şey en ufak tepki yok!
Arabayı durdurdum artık bi adım kaldı, gülümseyen bakışlar ve eğilip, sarmaş/ dolaş...
Evet evet bu... Bu... 70 yıllık arkadaşım iyi ressam Lütfü Günay, yanındaki de sanatçı eşi Ülkü... Bacağımı sıkıştırdım, rüya değil! Eşi Ülkü, soluna oturdu, Lütfü’yle bakışıyoruz, 70 yıl öncesi gibi gülümseme içinde... Eşi Ülkü, söylenenleri onun sol kulağına aktarıyor, anlaşılıyor ki bu 90 yaşındaki arkadaşımın kulakları artık görevini yapmıyor! Canı sağ olsun... 1944 yılında tanışmamızı anlatıyor usul usul... Eski adıyla İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi sınavlarında... 1943’den beri “Misafir Talebe” olduğumdan sınav umurumda değil! Dolaşıyorum, Turan Erol’muş adı... Harika bi desen... Kendimi tanıttım hiç unutmam ilerde bir delikanlı var, sınav kağıdında adını okudum. Orhan Peker’miş, yanına gidip tanıştık...
Yıllar içinde bizler “Sacayağı”idik ve bu büyük ressam Orhan Peker’i kendi elimle toprağa vereceğimi nereden nasıl bilebilirdim?
Hocamız o değerli güzel insan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyeden kurduğu “10’lar Grubu”ndan iki kişi kaldık, Turan Erol ile bu satırların yazarı 88’lik Otyam!
LÜTFÜ’NÜN ‘PİS’ HUYU!
Peker Sanat kurucusu, resim sevdalısı belirli yerlerde itina ile saklanan neredeyse müzelik yapıtların sahibi Erhan Peker de bizimle beraber. Galerinin kapanma anı gelince Erhan Peker bizleri Ankara’nın en ünlü balıkçısına davet etti... Orada neredeyse on beş basamak var, hava yoluyla masaya getirildim!.. Masa sanki denizde kurulmuş!..
“Mayi”ler de var, ama gel Lütfü’ye anlat! Nuh diyor peygamber demiyor!.. “Lan bi yudum bira” gülerek hayırlıyor, ağzına 16 yaşında bi kez koymuşmuş, sanki eski yıllarda olduğu gibi bi yudum bile hâlâ yok!!
İÇİMDEN GELİVERDİ, İÇİMDEN HAYKIRDIM: ‘ANKARA ANKARA GÜZEL ANKARA...’
HHH
TÜRK YAZININ ACI KAYBI
Bi de acı kayıp okudum gazetelerde, bu canın sessiz sedasız dost yazarı, ama iyi yazarı/araştırıcısı Yaşar’ın Yaşar Kemal’in has dostu Alpay Kabacalı’yı yitirmişiz... Yanmak neye yarar? Alpay’a rahmet ailesine ve sevgili kadim dost Yaşar’a başın sağolsun derim.
SİZLER...
Sizler bu satırları okurken mi ne biz havada olacağız, aşağılara baktım:
“İstanbul’a dediğim gibi sana da hoşça kal Ankara diyorum, hoşça kal...”
Ankara, 17 Nisan Perşembe, 2014
ACİLDİR
BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ/ BÖLÜM BAŞKANI SAYIN
CANBAKAN AYSUN SOYSAL VE MEHMET ALİ AYDIN EMİNİM ‘BÖBREKLERİME’ İYİ BAKILACAK...
Yıllarca omuzlarımda fotoğraf makinaları kocaman bi teyp dağ bayır dolaşıp fotoğraflı yazılar yazdım fukara halkımın halleri n’icola?
YA BU SATIRLARIN YAZARININ?
Dağ bayır içmedik su neredeyse kalmadı, gün geldi böbrek arkadaşlarım için bir hap... Bunlar birbirini izledi...
Pazartesi/ Çarşamba/ Cuma yani haftada 3 kez dörder saat sırt üstü yatarak dializ aygıtına bağlanmak!
BİR OKURUM İSTANBUL’DAN HAYKIRIYOR: ‘YAZINIZDAN YENİ ÖĞRENDİM SİZE BÖBREĞİMİN BİRİNİ VERMEK İSTİYORUM EFENDİM’
Telefonumu gazeteden öğrenmiş okurum Baki Dinçer’den, ağlamaklı oldum ısrarı karşısında... 1980’de de kanların uyuştuğu bi böbrek haberi geldiydi hastaneden, bu can seksen yıl yaşadı onu beş altı yaşında bi bebeye uygulayınız lütfen.
UZATMAYA GEREK YOK VEFALI OKURUM BAKİ, BEYİN KANAMASIYLA HASTANEDE İMİŞ
Sonra kanama azalmış “hayati risk durumu tam anlamıyla durmasa da servise alındı, pskilojik olarak iyi olması sağlandı, yakınlarının ziyaretinden çok mutlu”.
Evet sevgili canbakanlarım yani doktorlarım Soysal ve de Aydan, böbreklerim size emanet, saygılarımı sunarım. Otyam”
Kaynak : Aydınlık Gazetesi