Ey bu canın, canından çok sevdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk...
Sen unutulmazlar alemine göçtükten bir yıl sonra ülke büyük bir deprem felaketi yaşadı, Erzincan’da kırk bine yakın yurttaşımızı kaybettik... Ülke deprem hattı üzerinde, ara sıra acılar yaşanıyor.
En son Van ilimiz dahil, yöresinde de can ve mal kayıpları yaşandı, suların buz kestiği yörede depremzedeler, yardım çadırlarında acılı yaşam savaşı veriyor.
BİR YANDA SEVİNÇ BİR YANDA HÜZÜN...
Sevgili Atatürk’üm senin ve yandaşlarının bizlere “bahşettiği” Türkiye Cumhuriyetimiz 88 yaşına girdi bunun sevinci yanında, Van depremi hüznü birbirine karıştı.
BİRİNCİ İMAM HATİPLİNİN ETTİĞİ!
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin sinema ustalarından Sergay Yutkoviç’in Cumhuriyetimiz’in 10. yılında yaptığı “Ankara Türkiye’nin Kalbidir” filmini sen de gördün, yaşadın, o tarihi konuşmayı yaptın. Üzerinde frak vardı, yakanda da CHP’nin “6 Ok”lu, pırıl pırıl simgesi, ipekten... Sergay Yutkoviç, Abidin Dino’nun resimlerini görünce filmin çekiminde yardımcılık yaptırmıştı... O günleri kendisinden dinledim yaşadığı Paris’te. Sen sevgili Atam, bu yetenekli Türk çocuğuna sahip çıkıp sinema eğitimi için Sovyetler’e göndermiştiniz.
Arşivimde bir kopyası olan bu filmi ne zaman seyretsem, beğensek beğenmesek geçen yıllar içinde Türkiye başka Türkiye olmuştur. Ama her izlediğimde “Acaba o on yıl bir daha gelir, yaşanır mı?” diyorum gözlerim dolu dolu..
HİÇ ŞAŞIRMA ATAM, SENİN OTURDUĞUN O ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDE...
Saçlarını saklayan, adına türban diyorlar onunla örtünen, öğrenci iken bu başla üniversiteye girmesi engellendiği için senin Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa’daki bir mahkemeye şikayet eden, imam hatipli kocası Dışişleri Bakanı olunca alelacele davasından vazgeçen bir bayan oturuyor Çankaya Köşkü’nde; zira Bakan kocası Cumhurbaşkanı edilmişti.
UZATMAYA GEREK YOK AZİZ ATATÜRK’ÜM
Senin ve aziz yandaşlarının bu ülkeye “bahşettiği” Türkiye Cumhuriyeti iki imam hatip eğitimlinin elindedir yıllardır, biri Çankaya Köşk’ünde, diğeri Başbakanlık koltuğunda!..
AZİZ ATATÜRK’ÜM BU DA SENİNLE İLGİLİ, AMA ANIMSATTIĞIMA N’OLUR ÜZÜLME...
Bir İstanbul gelişinizde Park Otel’de yemek verdiniz ve bu yemeğe bir kandaş aileyi de davet ettiniz değil mi? Bir de baktınız ki o kandaşınız hanım başı örtülü ve ondan başka da örtülü yok! Yaverinizi çağırdınız karı-kocayı işaret edip “Sıkıldılar, evlerinde istirahat buyursunlar benim arabamla gönderin” dediniz.
İstanbul’da resim eğitimi alırken, denize karşı tarihi bir apartmanın kimi zaman çatı katında, kimi zaman adaları, Boğaz’ı gören zemin katında yaşardım. Kaldığım “pansiyon” odam kışın, yokluktan soğuk olur aynı apartmanda oturan bir büyük kızı ve oğlu, beş vakit namazında niyazında olan ortaca yaşlı karı kocalara konuk olur, gür gür yanan sobaya karşı, sundukları çayı keki teşekkürlerle yer içerdim. Ne ki ev sahibi amca size en ağır lafları edince tartışma başlardı, başımı belaya sokmamak için soğuğu yeğlerdim...
NEYDİ SİZE BÖYLE DÜŞMANLIĞI?
Bu aile, yakınınızdı!.. Park Otel’den arabanızla evlerine “istiharat buyurmaları” için gönderdiğiniz kandaşınız! Allah var “teyze” hiç karışmazdı Aziz Atam.
Bir kış günü kapı çaldı, postacı telgrafı uzatıp “alındı” kağıdını imzalattı. Telgrafı açtım:
“Baban öldü acele gel.”
Olduğum yere çöktüm... On yıla yakın vatan toprakları sayılan Yemen’de görev yapan, barış sağlananda Anadolu’da savaşan babam ölmüştü, Cumhuriyet Halk Partisi’ni, Halk Evi’ni, Çocuk Esirgeme Kurumu’nu ve biz altı evladını bırakıp gitmişti ha?
Elimden tutup ayağa kaldıran pansiyon sahibimizin oğlu arkadaş telgrafı okuyunca haykırdı:
“Bu sana değil.”
Bu acı haberi ona nasıl verecektik? Gönlünü ala ala verdik ve durum “acil” olduğundan onu babasının maden ocağına ortak olduğu kente gönderdik kar kış kıyamette!
Bayramdı üstelik, arkadaşımız yoktu ve nihayet geldi acıyla anlatıyordu:
“Babam, kahvede ortağıyla kavgaya tutuşmuş ve kalp yetmezliğinden orada vefat etmiş. Bir tabut yaptırdık, arabanın bagajına bağladık. Yol uzun, bir aralık çay molası verdik baktık ki babam yok! Geri döndük yarım saat sonra bulduk! Yolun bir yanında babam, öte yanda parçalanmış tabut!”
Cenazeyi yakındaki hastaneye götürdük, mezar kazıcılara yalvar yakar donmuş toprakta mezar açtırdık ne ki bu sefer de bayram nedeniyle “hoca efendi”yi bulamadık, nihayet dört gün sonra cenaze namazını kılabildik!
KİMDİ BU ‘MERHUM’?
Bir kaç kez size “bedduasını” ağzında bıraktığımız kandaşınız amcaydı başı sarılı eşiyle evlerine gönderdiğiniz!
BAŞI SARILI BİR BAYAN ŞİMDİ SİZİN ÇANKAYA’NIZDA!
O Çankaya Köşkü’nde her 29 Ekim’de Cumhuriyeti kutlama “resepsiyonu” verilir. Bayanın imam hatipli eşi artık Dışişleri Bakanı değil Çankaya’da oturanı!.. Van depremi nedeniyle “resepsiyonu iptal” etti. Ardından imam hatipli Başbakan da 88 yaşına basan Cumhuriyetimiz’in kutlamalarını kaldırıverdi, Van’daki ölülere saygı babında!
EY SEVGİLİ ATAM, ŞU GAZETE BAŞLIKLARINA BAKAR MISINIZ?
Aziz Atam bir tane daha:
Aziz Atam, “iktidara sahip olanlar” depremler için deprem vergisi koymuşlardı bu para depremzedeler için harcanacaktı ne ki İngiliz Maliye Bakanı’mız “Deprem parasını başka yere harcadık” dedi! Hayır Atam, İngiliz Maliye Bakanı diye yanlış yazmadım, O hem Türk hem İngiliz vatandaşıdır da! Bakınız, İngiliz- Türk Maliye Bakanımız, başka yere harcadıklarına uçak meraklısı Başbakan'ın İstanbul’dan ha diye kalkınca hiç yakıt almadan batıda Los Angeles doğuda Avustralya’nın Darwin kentine ulaşabililen 61 milyon dolarlık özel jeti... Ve ona yapılan devasa hangar da dahil mi bunu açıklamadı.
Ol nedenle depremin yaraları halkımızın ve yabancı ulusların uçaklar dolusu yardımlarıyla sarılmaya çalışılıyor!
ONURLU ORDUMUZU, SENİN MUCİZELER YARATAN ORDUMUZU UNUTUR MUYUM?
Merak etme Atam, ikiyüzden fazla general amiral, çeşitli askeri ve sivil cezaevlerinde... Cezaevleri dolup taştı... Yalnız muvazzaf askerler mi, emekli orgeneraller, amiraller, erine kadar. Seçme aydınlar, bilim adamları, dört yıldır içeride maddi manevi çile çektirilen bir parti genel başkanı ve parti arkadaşları, elliden fazla gazeteci çağdaş zindanlarda!
‘715 SUBAYLIK LİSTE ERGENEKON MAHKEMESİ’NDE...
3. ORDU’YU ÇÖKERTME PLANI’
“Bunlar da ne çocuk?” dediğinizi duyar gibiyim, ama sizi iyice üzmemek için ayrıntısını sonraya bıraktım Aziz Atam... Birileri istedi, birisi uyguluyor!
ADALET Mİ?
Çok güzel “sarayları” var! Son 10 ayda 177 hakim meslekten ayrılmış, adalet sistemine hakim ve savcı dayanmıyormuş, yeter mi?
EY YÜCE ATATÜRK’ÜM!
Senin Türk gençliğine buyurduğun Nutuk’undan bir bölümü alıp haftada bir gün yazdığım yazımı bitiriyorum Aziz Atam, tarifsiz saygı ve sevgiyle.
“...Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda iş başında bulunan bu kişiler aymazlık ve sapkınlık, hatta hainlik içinde bulunabilirler. Hatta iş başında bulunan bu kişiler çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler. Millet, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin çocuğu!
İşte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Bunun için gereken güç damarlarındaki soylu kanda vardır.”
Antalya, 3 Kasım 2011
Kaynak : Aydınlık Gazetesi