Valla çaresiz kalmıştım gök tanrı şu eli palalı, tekmeli heriften razı gelsin, sorunu çözdüm... Antalya Bakırcılar Çarşısı Büyükşehir Belediyesi Fikret Otyam Sanat Galerisi’nin tarihi anı eşyalarının da olduğu dükkânların birisinden “kıldan ince kılıçtan keskin bir pala” aldım iyi bir fiyata... Antalya’da aranan kişi yok atladım uçağa ver elini güzel İstanbul...
HEY TAKSİM HEY TAKSİM
Kaç yıl olduğunu hiç mi hiç anımsamıyorum, arasam bulurum, Mayın adlı oyunum Ankara Sanat Tiyatrosu “AST”a oynanıyor, can dostum Orhan Kemallerde kalıyorum, oyun bitti otobüse atlayıp eve döneceğiz, sevgili Yılmaz Güney yolumuzu kesti, tutturdu “Fikret ağabeyi bu gece bize bırak” ne dendiyse nafile, sonunda bırakıldım! Anında bir taksi önümüzde durdu, şaşırdım, meğerse Yılmaz’ı beklermiş her gece, her gece...
Yılmaz bir ara komutlar verdi yandaki taksiye, o hızla uzaklaştı ve biz Taksim civarındaki apartmanı tırmanmaya başladık, kapı açık giren çıkan belli değil, her gelenin elinde, kucağında ne varsa masayı zenginleştiriyor her biri harika rakı mezeleri!
Evin hanımı Nebahat Çehre sanki kuş, oradan oraya, gelenlere saygılı durmadan ikramda bulunuyor. Saatler bu minval uzuyor ve Yılmaz bir odaya davet ediyor, tavana kadar kitap, raflar dolusu, bi şeyler arıyor sessiz sedasız ve nihayet buluyor, masaya geçip kitaba bi şeyler yazıyor, sonra “Fikret ağabey bu da sana” diyor, sofraya geçiyoruz. Nebahat Çehre saymadım ama dörde beşe yakın “kostüm” değiştirdi, o geceden aklımda kalanlardan!
GÜN AĞARMASINI SEYRETTİM
“Taksim Alanı”nda karşıladım günün ağarmasını, harika bir sabahtı.
ARMAĞAN KİTAP ÇOK ZENGİN
İlk sayfa, adıma üç dört satır ve bir yerde başka bir ithaf! “Çok sevdiğim Yılmaz Güney’e”!
YILMAZ DEDİM DE...
Bin dokuz yüz elli üç yılı Temmuz’u Urfa’da “Uray Oteli”ndeyim... Uray ne mi, dil temizlenmesinde Belediye Uray olmuştu. Urfa taşından, Urfa mimarisinden çok güzel bir otel, odalara açılan büyük salonda sadece ama sadece aklın alamayacağı güzel bir ayna, çerçevesi altın varaklı eni bir karış buna ne mi denir?
“KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK”
Yine çok sevdiğim Urfa’da Uray Oteli’ndeyim, o kocaman çok güzel aynaya baktım kurşun delikleriyle delik deşikti!
Otel katibini ne etsem konuşturamadım ama sonunda yazmamak kaydıyla anlattı. O sırada otelde kalan Yılmaz, bir gün çok öfkeli gelmiş, aynanın karşısına geçip kendini öfkeyle anmaya başlamış sonunda iki tabancasını çıkarıp “sen nasıl insansın” deyip tetiklere basmış!
URAY OTELİ VE AYNA N’OLDU?
Zamanla uzak yakın daktiloma girip çıkan Urfa Valisi Kadri Erogan yolu genişletmek için başlattığı imar hareketlerinde (!) oteli yerle bir etmişti, Urfalılarla ne ettiysek boşa çıkmıştı.
O AYNAYI ARAYIP DURDUM, NAFİLE!
Nasıl zengin bir anıydı her şeyiyle...
Şanlıurfalı canlardan vefakâr bir dost kitapçı ve yazar Naci İpek can yıllar sonra da olsa ararma’ola?
ARAMAK, BULUNCA DA SEVİNMEK YA DA SEVİNEMEMEK!
Bir ışık gibi parlayıveren gençler Taksim Gezi Alanı’nda ışıklarını üçüncü haftasında da saçıyor, içim bi hoş! Bunları yazdığım gazeteyi arıyorum dağda, ne yazık Antalya da o kesinti. İçim bi hoş, Recep Tayyip Sultan hazretlerinden ses yok gibi!..
İçim bi hoş, İmam Hatipli Recep Tayyip Sultan hazretleri, Kasımpaşalı, yıllar sonra İstanbul Belediye Başkanı ve dahi AKP’den Başbakan ve dahi bir süre sonra BOP Eşbaşkanının bu sessizliği hayra alâmet değil derken tahmin ettiğim yaşama geçti. Taksim biber gazı / basınçlı su, cop, sille tokat, o canım pırıl pırıl yaşama kıvançlı gençlere akıl yasa masa tanınmayan / insanlık dışı / ve yer yer katliam vari saldırılar tam Recep Tayyip sultan hazretlerine yakışır biçimdeydi!.. Onun polisi karşısındakileri tıpkı düşmanmış gibi gördüğünden saldırıları / ettikleri öyleydi... Emniyet Genel Müdürü mü? İstanbul Emniyet Müdürü mü? Büyükşehir Belediye Başkanı mı? Hele hele Vali mi?
Darılmasınlar / alınmasınlar eskiler bunlara “emir kulları” mı derlerdi?
“ONUR”, KİMİLERİNCE “HAYSİYET” ASLA ÖLMEDİ. İŞTE SON ÖRNEĞİ POLİS MEMURU EROL BENZER...
Kesip saklanacak kocaman bir haber:
POLİSİN SON SÖZLERİ: “DEMOKRASİ İÇİN İNTİHAR EDİYORUM”
İzmir Çeşme’de polis memuru Erol Benzer Adliye önünde intihar etti. Benzer, bıraktığı notta “Demokrasi adına daha fazla polis yaşamına son vermesin bu son olsun” diyordu.
Ayrıntısı sanırım, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ulaşmıştır.
EY İLGİLİLER! EY İLGİLİLER!
Rahmet ve saygıyla anılması kaçınılmaz olan Erol Benzer’in hiç olmazsa etrafı çiçekli bir büstünün yaşamına son verdiği yere konulmasına İçişleri ne der? Bu, bir ibret ve saygı olacaktır, öyle değil mi ey millet?
HAY BİRİSİNİN İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYLIĞINA!
Bunda ne var? Elbette bi şey yok. Ama sen CHP’lisin adaylık çalışmana Fethullah hazretlerinin gazetesinde o adamı överek başlamak utanç değil mi? İstanbul’da yaşasaydım bu utanca asla ortak olmazdım...
ABD KÖLESİ ŞU ADAMA BAKIN, ERDOĞAN’I KUTLAMAZ MISINIZ?
Erdoğan, Pensilvanya’dan gelen kimi istemleri reddetmiş! Cemaat MİT’te kontenjan istemiş!Görevden alınan yargı ve emniyet mensuplarına iade-i itibar talebinde de bulunmuş! “Başka emrin var mı?” denir buna!
HAAA, PALAYI NE Mİ ETTİM?
Taksim Gezi Parkı’nda eli sopalı bir herife, ayrıca yanından geçen genç kıza saldırana bi güzel saldırdım, millet elimden zorla aldı... Gözaltında epey kaldım sonra mahkemeye çıkardılar, ne mi oldu, n’olacak sayın yargıç salıverdi! Bu güzel haberi eşim Filiz’e telefonla bildirdim; alooo aloo diyerek, o ise dürtükledi “ne alo alo diyorsun?”, uyanıverdim yanıtlamadan arkamı döndüm vesselam!
ŞU RECEP TAYYİP ERDOĞAN SULTAN HAZRETLERİ’NİN PROGRAMI DİYORUM SÖZ HAKKIMA SIĞINARAK!
Valigillere buyruk: Taksim Gezi Parkı’nı açın, Valigiller de açıverdi ki dört saat sonra bir emir daha, Taksim Gezi Parkı’nı boşaltın, aman göktanrım, o ne dehşet, o ne şiddet gazla, basınçlı suyla, copla.
Evet halk “gaza getirildi!”
O, aydınlık gençlerden, halktan hıncını böylelikle bi kez daha alıyor... Ülkenin her bir yanında Parkçılar içeri alınıyor, evler izinsiz aranıyor/ basılıyor! Onun yeni uğraşı bu!
Ama kulağında bir arıza mı var, biber gazına, o korkunç basınçlı suya karşın, ülkenin dört bir yanında göğe yükselen “Hükümet istifa”, “Erdoğan istifa” haykırışlarını duymazlıktan geliyor...
HAYRET BİR HABER, HAYRET Kİ HAYRET!
Anayasa Mahkemesi, içerdekilerle ilgili on yıllık tutukluluk süresini fazla buldu! Olacak şey miydi ama buldu!
Yattığım yerde nasıl sevindim nasıl anlatayım nara atsam delirdi mi diyecek öteki hastalar!
Haber devam ediyor, bunun için bir yıl içinde bir yasa!
Bütün kıvancım uçup gitti!
Tüm eski yargıçlar, avukat canlar başladılar bu konuda tartışmaya ve nihayet Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç “Hakimlerin bir yıl beklemesine gerek yok. Bu karar dikkate alınarak tahliye verebilir” buyurdu... Fazla karışmayayım ama o zaman haklı karara o bir yılı neden koydunuz demezler mi adama?
ÇOĞU HUKUKÇU “BEŞ YILI DOLDURAN DERHAL TAHLİYE EDİLMELİ” DİYOR
Bugün 11 Temmuz 2013, yazı günüm Perşembe saat 14.24 ... Sizin haberiniz var mı tahliyelerden, bu canın yok!
EY SAYIN GENELKURMAY BAŞKANI SİZ BU AYIBA NE DİYORSUNUZ, SIR DEĞİL AÇIKLAR MISINIZ?
Şuna bakar mısınız şuna, Türk Silahlı Kuvvetleri 47. Motorize Piyade Alayı’nın bazı kantinlerinde AYDINLIK YASAKLANMIŞ! Bu ayıba/ bu utanca ne diyorsunuz Genelkurmay Başkanımız, hem de adı üstünde AYDINLIK Gazetesi’nin yasaklanmasına? 33 yıllık bir AYDINLIK Gazetesi yazarı olarak bunun ne demek olduğunu merakla bekliyor, saygılarımla arz ve rica ediyorum.
Kaynak : Aydınlık Gazetesi