Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

EY DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ‘ALEVİLİK BİR DİNDİR İBADETİ CEMDİR, İBADETHANESİ CEMEVİDİR’

27.07.2012

Bunun gibisini yıllardır yazarım, yurtiçi/ yurtdışı konuşmalarımda da ısrarla söylerim, bu görüş, kafamdan/ dilimden, elimdeki kalemden silinmedi hem de yılların araştırması da cabası ve bunları yazanın eski kafa kağıdında “Dini İslam/ Mezhebi Hanefi” yazardı...

Bu ülke öyle bir ülke edildi ki, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, on bin kişilik Selâtin Camisi yapılır VIP’li mipli ama gelin görün ki Alevilerin ibadet yeri Cemevlerine başta Diyanet izin vermez, salt orası mı?

Bu resmen/ alenen bölücülüktür, sen, Alevilik bir dindir, ibadet yerimiz Cemevleridir diyen ülkenin bir kesimine bir Cemevi bile yapmazsın, hatta Diyanet’in fetvalarıyla bu “caiz” kılınmaz (!), hatta ve hatta yıllar önce dozer sürer yıkarsın! Sormazlar mı adama bunun adı nedir?

BU KAFA ARTIK DEĞİŞMEZSE BUNUN ADI ‘ÜLKEDE İKİLİK YARATMAK’ OLMAZ MI?

Buna karşın, Alevi / Bektaşi hoş görüşüne saygı göstermekten başka neylersiniz? Ama bunun da bir sınırı yok mu da dersiniz?

ALEVİLİK BİR DİNDİR İBADETİ CEMDİR, İBADETHANESİ CEMEVİDİR

Şu işe bakın, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün “TBMM’de cemevi açılsın” talebine Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilik “ayrı bir din olmayıp”la başlayan yazı döşenip “İslam için bir oluşum, İslam’ın tarihi süreçte ortaya çıkmış bir zenginliği” olarak noktalamış!.. Yani, ibadetinizi Meclis camiinde yapın demekti bu!

TBMM Başkanı Cemil Çiçek de bu fetvaya uyup yanıtlamış Hüseyin Aygün’ün talebini! Yani Diyanet İşleri, böylelikle TBMM’ni de aşmış, iyi mi?

Aygün de, Başkan Cemil Çiçek’e “ALEVİLİK BİR DİNDİR, İBADETİ CEMDİR, İBADETHANESİ CEMEVİDİR” yanıtını vermiş, bu ise, inançları için en kesin, en öz bir yanıt...

“HU DOST”

Bunun kanıtı, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandıktan sonra aralıklı olarak altı basım yapan ve tüm telif haklarını Alevi kuruluşlarına bıraktığım HU DOST kitabımda en ufak ayrıntısına kadar vardır.

SANAT YAZILARI YAZMAK İSTEDİYDİM!

Sanat yazıları yazmak istediydim, evden yollanana da ek olsun diye 1950 yılında, rahmetli Cihat Baban ve Ziyyat Ebüzziya’nın SON SAAT Gazetesi’ne gider gelir oldum, Cihat Babansa oğlum git resmini yap der olduydu, ama...

“ADLİYE POLİS MUHABİRİSİN!”

Ne sanatı, Adliye Polis Muhabiri ediliverdim 20 lira 25 kuruş maaşla! İki buçuk yıl burnuma kan koktuydu ama İstanbul’un bir yönünü tanıdım, bir de İstanbul Emniyet 2. Şube Müdürü Necdet Uğur’u... Bir basın toplantısında “Sen kal Son Saat” demişti, yüreğim cız ettiydi! Oturttu, kahve falan, masasında o yılların en büyük, en değerli sanat dergisi “Varlık” duruyordu!.. “Bu ayki yazını da çok sevdim” diye başlamıştı bir dostluk.

Bunları daha bilmeyen gazete okurlarıma arz ediyorum, o müdür artık Milletvekili’dir CHP’den ve zamanla Milli Eğitim Bakanı’dır. Malatya’nın Küreciğinde, eski adıyla yazıyorum Kör Süleyman Köyü, ilerici, aydınlık, çalışkan bir Alevi köyü...

Okul yapmışlar okul! Öğretmen istiyorlar, Orta Öğretim Genel Müdürü yanımızda olmaz diye direniyor!. Ne mi oldu, öğretmenli okul, salt ona mı hayır ötedeki bir köye de, yani çocuklar artık okula gitmiyoruz diye kendilerini asıyorlar! İki asılmanın acı öyküsünü yazmıştım Necdet ağabeye...

Ah Necdet ağabey sen ne güzel adamdın, adam gibi adam...

BİR GÜZEL ADAM DAHA GAZİANTEP’Lİ ALİ İHSAN GÖĞÜŞ

O da, Atatürk’ün en yakınlarından yazar Falih Rıfkı Atay’ın Dünya Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü, bu satırların yazarı da onun yardımcısıydı artık...

Gazetede “Falih Bey”, “İhsan ağabey” bir de üç dört satırıyla duman attıran “Bedii ağabey”im oldu (Faik Akın)...

Koyu CHP’li, dokuz on yıl Yemen ellerinde askeri eczacı olan babam “Bir gün doğru yolu bulacağından emindim yavrum” diye yazmıştı, Aksaray İlçesi’nden İstanbul Fındıklı’ya okula...

Neden mi böyle yazmıştı?

Gazetenin ikinci sayfasında “Falih Bey”in yazısının yanına koymuştu yazımı İhsan Ağabey...

1954 YILININ TEMMUZ 21’NDE OLANLAR...

İstanbul Zeynep Kâmil Doğumevi’nin koridorlarındayız heyecanla, ikimiz de bebek bekliyoruz. İhsan ağabeye takılıyorum senin kızın benim oğlum olacak artık akrabayız derken bir müjde: “İhsan bey bir kızınız oldu”bu iş tamam diye takılırken bir müjde daha: “Fikret bey bir kızınız oldu!”

Gelenektir, burada doğan kızların adı”Zeynep” olur... Can dostum, değerli ressam Orhan Peker “Yav Otyam bunun adı Elvan olsun” demişti.

YILLAR... YILLAR... CHP GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ GÖĞÜŞ TURİZM VE TANITMA BAKANI...

Barış Gönüllüleri doğuda silah dağıtıyorlar söylentisiyle Cumhuriyet Gazetesi Ankara çalışanı olarak oralara uzandım bir başka olaya tanık oldum. Amerikalılar Munzur dağlarında ufak uçakların inecekleri bir alan yapmışlar, sabahtan iniyorlar getirdikleri kuvvetli jeneratörle Munzur’a cereyan veriyorlar, bu işbitince Munzur’un o güzelim Alabalıklarını buzluklara doldurup önce Adana İncirlik sonra Romaüslerine!

Bakan Göğüş’e bir bir anlattım “İhsan Ağabey” diyerek... Sırtımı sıvazladı “üzülme” dedi, kolunda bir paket vardı açıp yarısını verdi, bu Tekel’in yeni bir sigarası Samsun’muş.

“O İŞ TAMAM OTYAM”

Koridorda karşılaşınca, yine gülümseyerek “O iş tamam Otyam”dedi. Tüm oralar Ulusal Park ilan edilmiş, Amerikan uçaklarımı? Ah iniyorlar!..

BİR KÜNYE:

Adı: Elvan Naciye Zeynep (Baransel)

Anadolu Ajansı Dış Haberler İngilizce çevirmen muhabir/ Dış Haberler sorumlu muhabir/ Dış Haberler Müdür Yardımcısı/ Dış Haberler Müdürü/ Dış İlişkiler Müdürü/ Dış Haberler ve Dış İlişkiler Daire Başkanı/ Genel Müdür Yardımcısı ( 11.5 yıl sonra ilk kadın Genel Müdür Yardımcısı) / Onurlu bir emeklilik...

“DEĞERLİ FİKRET AMCAM”

“24 Temmuz 2012

14’ünde Cumhuriyet’te çıkan, içinde Alevilerden söz ettiğim yazıekte. Bu arada Gazeteciler ve Basın Bayramı’mız, tapu senedimiz olan Lozan’ın yıl dönümü kutlu olsun. ‘Bayram kutlayacak halimiz mi kaldı’ dersen haklısın. Lozan’a gelince gidişat maalesef Sevr’e doğru.

Ama babam böyle konuşmamıistemezdi biliyorsun, o hep umut ve iyimserlik aşılamak gerektiğini söylerdi. Onu da kaybedeli (22 Temmuz) bir yıl oldu.

Bu günleri de görmedi neyse.

Sevgiyle kucaklarım/ Zeynep”

Cumhuriyet Gazetesi’nde yazar Zeynep Göğüş’ün “SURİYE/ ALEVİLER” başlıklı ilginç yazısı, bu canıalıp nerelere götürdü?. Sevgili “Azizimaziz” (O’na hep böyle derdim) Aziz Nesin, yazıda duygusallıktan pek hoşlanmazdı, gerçekçiliği örter derdi; gülmeceli atışır dururduk, onu da sevgiyle özlemle anıyorum. Zeynep’in o yazısından kısa bir alıntı:

“...Financial Times gazetesi Esad’ın Suriye’de korunaklı bir “Alevi Bölgesi” oluşturma planından söz etti.

“Alevi”deyince duralım. Batıda çoğu insan, Türkiye Alevileri ile Suriye’dekilerin aynı olduğunu sanır.

Türkiye Alevilerinin baskılar karşısında kapalı yaşama tercihlerinin bedelidir bu yanlış algılar. Nitekim bugün Türkiye’de süregelen Alevilik tartışmasında da ciddi bir iletişim sorunu yaşanıyor. Tarihsel süreç içinde Alevilere karşı ayırıcı politikaların yanında bilgi ve belge eksikliği de var. Alevi örgütleri arasındaki görüşayrılıkları da cabası. ‘Alevilik nedir’ diye sorarsanız her biri ayrı tanım yapar.

Asıl söylemek istediğim, Alevilik dine ve siyasete hapsedilmiş bir konu olmaktan çıkmalı... Alevi ritüellerinin yazılması, belge oluşturulması şart. Bugünkü bilgisizlik ortamında ‘4 Kapı 40 Makam’ gibi temel bir Alevi öğretisi gençlere yabancı. Kapı deyince Amerikan kapı, makam deyince Nihavent anlayan toplumda Aleviliğin özgün bir felsefe olduğunu kabul ettirmek zor.”

Neden mi zor Zeynep?

Ulu ozanın “Gelin canlar bir olalım”ı, kimi canlar “bir olmayalım” diye anladığıiçin, neylersin?

HEY ZEYNEP!

O güzel, o değerli, yaşlılığını da güzel yaşayan sonra o ak saçları, o ak kirpikleri ve çok onurlu bir yaşamla ve güzel işler bırakarak ayrıldı o güzel adam...

GİTTİĞİNDEN BU YANA...

Ne diyorum biliyor musun, olanları görmeden gittiği için hoş olmalısın, zira O’nun kahrolmasına dayanamazdın sevgili yadigar Zeynep can...

‘FİLİZ NENE, FİKRET DEDE’

“MERHABA, 20 Nisan 2012

Filiz Nene Fikret Dede nasılsınız?

Fotoğraftaki iş, 20x30x40 cm mermer blok üzeri rölyef.

Meriç Hoca bunu Uluslararası Plastik Derneği’nin düzenlediği sergiye yollamamı söylemişti. Kabul edildi.

Eser ismine ‘Yıkanan Kadınlar’ yazdım.

İhsan Oğuz.”

1984 mü ne? Gazipaşa’nın köklü ailelerinden Avukat Nazmi Güven, kızı Meral’in nikâh tanığı olmamı istemişti o güler yüzüyle. Damat Ali Oğuz bir can delikanlı... Ana babayı trafik kazasında yitirince Ankara’daki okulu bırakır, köy ve ilçedeki işler için ağabeyine yardıma katılır ne acıdır ağabey de aynı şekilde ayrılır. Tüm işler artık omzundadır ve hepsini yener.

Düğün hem köyde hem kentte yapıldı.

İki yıl sonra Antalya’daki doğuma katılan Filiz telefon etti bir oğlan adı İhsan... Sonra bir oğlan daha “Mehmet” dedi. 1995’de de “yine bir oğlan” dedi, adı Ali Nazmi konulmuş... Gelinim Meral bana 3 güzel yavru verdi. Bu işe en çok da annane Güngör sevindi. Bütün doğumlarda Filiz de bulundu. Ol nedenle torunlar ona hep Filiz nene derler.

O güzel “Nazmi bey” bir yıl sonra aramızdan ayrıldı, mezarını çizdim, Gazipaşa’nın her derdine koşan Güngör Güven, başında durdu/ yaptırdı/ çiçeklerle donattı, aile mezarlığındaki kabri...

Bakın şu yıllara, torun Mehmet Güven şu sıralar avukatlık stajında... Ali Nazmi ise lise 3’te!

YA İHSAN?

Filiz nene Fikret Dede nasılsınız diyen İhsan, üniversitede okurken tutturdu ressam olacağım diye, oldu da... Sonra tutturdu heykel heykel diye bunda tam karar kıldı...

YA HUUU!

Dünyada ve ülkede ortalığı kan götürürken, ulan dedim kendi kendime, bu nasıl yazı? “Azizimaziz” azıcık haklı çıksın...

Öldürülen Kadınlar Anıtı’nı yapan heykel hocası Prof. Meriç Hızal, Antalya’ya her gelişinde öğrencisi İhsan’dan ne güzel ne güzel sözler eder dururdu yarabbim...

BİR TELEFON GEÇENLERDE

“Filiz nene Fikret Dede mezun oldum”

Artık İhsan Oğuz diye bir heykeltıraşımız var tamam mı? Anıları bitirmek alnımıza yazılıysa ayrıntısıyla okursunuz vesselam?

Toroslar, Beydağları Geyikbayırı Köyü, 25 Temmuz 2012

Kaynak : Aydınlık Gazetesi