Bin yıllık tanışım/ dostum/ arkadaşım/ oğulları canım Can’ın kirvesi/ inanmışı ve bağlı olduğum İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’e selam olsun direnç şerbetini içtim/ ayaktayım sayende de...
“Fikret Ağabeyciğim 14.2.2014
Bıçaklara, kılıçlara, baltalara bağrını siper ederek bu milletin önüne düşmüş, yollar açıyorsun.
Hepimiz izindeyiz, yolundayız.
Sen yaralanmayan arslansın. Yolun sultanısın! Biz yol erenleriyiz.
O güzel ellerinden öperim.
Filiz’in gözlerinden öperim.
Yakında kucaklaşacağız.
Doğu Perinçek.
Haftalardır ‘Ot’ kökünü yazıyorum senin kökün, ateşinde yana yana ilerliyoruz.”
OT...YAM, OT KÖKÜNÜN BİR ÖYKÜSÜ...
Soyadı Yasası çıkanda emekli eczacı Vasıf İbrahim (Kuruçeşme) fülüt, org keman, onlara darbukayla eşlik eden oğullarına bakmış bakmış, soy adını uydurmuş, “Artur”... Soranlara açıklamış anlamını “Sanat tavafı”!
SIHHAT VE İÇTİMAİ MUAVENET
VEKİLİ DR. REFİK SAYDAM...
Aksaray’da, eski silah arkadaşı eczacı Vasıf’ı ziyaret eder, Ankara dönüşü bir mektup, Artur soyadı yabancı sözcüklerden oluşuk, bak sana uygun bir soyadı “Otyam”, ottan ilaç yapan... Soyadımız artık, Otyam’dır nüfusa böyle geçer...
NAZIM’IN SEVGİLİSİ MÜNEVVER HANIM, Bİ MEKTUBUNDA YAZDI Kİ, FİKRET...
Bilgin dostlarıyla araştırıp durmuşlar Otyam’ı... Otyam’ın aslı, “OTİYEM” imiş, ottan ilaç çıkartan...
DİRENÇ ŞERBETİ AKIP
GELİYOR GÜRÜL GÜRÜL...
“16 Şubat 2014
Can Ağabeyim
Fikret Otyam,
Bin bıçak,
On bin kılıç,
Yüz bin balta darbesine göğüs gere gere,
Yolun önündeki pirimizsin ustamızsın ışığından sevinç alıyoruz, yürekleniyoruz.
Dünyanın yedi iklimindeki keçiler, senin ayağa kalkmanı bekliyor. Ellerinden öperim.
Doğu Perinçek”
DİRENÇ ŞERBETİ...
Direnç şerbeti sevgidir... Direnç şerbeti dostluktur/ vefadır/ güç verir insana öyle bir güç ki yüz bin balta işlemez, yaşama bağlar/ kılıçlar giremez araya...
DİRENÇ ŞERBETİ...
Elimde/ sırt üstü yatmadayım, gözlerim tavanda/ kımıldamak yasak üç gün, üç önemli gün adı yoğun bakım.
SONUÇ...
Bin yıllık tanışım/ dostum/ arkadaşım/ oğulları canım Can’ın kirvesi/ inanmışı ve bağlı olduğum İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’e selam olsun direnç şerbetini içtim/ ayaktayım sayende de...
Kucaklamayı can-ı gönülden bekler tüm dünyaya sevgiyle bakan gözlerinden öperim.
Aşk-ı niyaz ile/ gerçeğe Hü.
ÖLÜM DÖŞEĞİNDEN KURTULANDA BİR SABAH...
Diyen iyi demiş, “Alışmış kudurmuştan beterdir”!
Yaşamayı duyumsuyorum, kıvancın hangi birini sayayım, elim göğsüme bırakılmış gazetelerde, sevgiliye kavuşmak böyle “zaar”, Aydınlık elimde... Ülkemde n’olmuş, dünyada n’olmuş kaynak adı üzerinde Aydınlık, ah Genel Yayın Müdürüm ah, moruklar okurdan sayılmıyor mu, bin dokuz yüz elliden beri puntolarla yaşayan bu can ondan tiksinir oldu! Bizim zamanımızda “bit punto” yok idi gözler görür idi, neyleyim?
BİRDEN BEYİNDEN VURULMUŞA DÖNDÜM, AĞLAMAK NEYE YARAR?
Elinizde tuttuğunuz şu gazete var ya, şu gazete, Aydınlık, haftalarca bir barış savaşı verip durdu kimi beş sütun kimi sekiz, haksızlığa boyun eğmek, satılmışlığın, namertliğin ta kendisi...
Bİ AYDIN BU, PROFESÖR DOKTOR Bİ BİLİM ADAMI!
Aydın avında neden olmasındı, olduruldu o da kendini Silivri mahpus damında buldu niceleri gibi!
Öyle bir yel estirildi ki ülkede sivil asker demeden, paşasından erine! Her rütbeden/ her sınıftan Silivri çağdaş zindanına, askeri mapus damlarına!.. Gün getirildi, Türk Ordusu’nun emekli Genel Kurmay Başkanı da zindana!
Yazdım “Silivri Beşinci Ordu” kuruldu!
KULAKLARDAN ÇIKMAYAN İSYAN DOLU Bİ HAYKIRIŞ: ‘KANUNSUZLAR!.. KANUNSUZLAR!’
Bu bi aydın/ Doçent/ yazar ve koca bi partinin Genel Başkanı, sabahın erinde evinden sökülüp götürülüyor!
Yıllar yıllar geçiyor aradan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek mi, o yıldan bu yıla dimdik, ama dimdik ayakta bir onur abidesi, Silivri zindanında, ömür boyu olduğu gibi!
AK PARTİ GENEL BAŞKANI, OLANLARIN SAVCISI İLAN EDİYOR KENDİNİ!
Etme diyen mi vardı?
BİRDEN BEYİNDEN VURULMUŞA DÖNDÜM, AĞLAMAK NEYE YARAR? Bİ AYDIN BU, PROFESÖR DOKTOR Bİ BİLİM ADAMI!
Yıllardır bozulup durur sağlığı, bozulup durur, hastane mastane hak getire! Savcı oralı değil, karar kesindir eriyecektir/ eritilecektir mahpus damında!
Haksızlığa boyun eğmek, satılmışlığın/ namertliğin ta kendisi...
Haksızlığa/ insanlık dışılığa/ göz yummak satılmışlığın namertliğin ta kendisi ve içi isyan dolu... Bi adam, bilim adamı beş yıldır o zindanda, neden niçin bilen biliyor ve o ise gün gün erimede!
ŞU GAZETE VAR YA ŞU GAZETE, KARANLIĞI AYDINLATAN ŞU GAZETE AYDINLIK, İKİDEN SEKİZ SÜTUNA YATIRDI CAN ELDEN GİTMESİN DİYE!..
Haksızlığa haykırış gazetenin sekiz sütun başlığında değil salt, eli bilgisayara değen yüreklerin hepsinde imzalı/ imzasız...
Elimde eski ekmek teknem Cumhuriyet, bakakaldım, içim bihoş, dondum mu acep, bakıyor görmüyorum gibi... Bu satırların yazarı da bi baba neredeyse almış yıllık... Harfler belirleniyor, önce sekiz sütun “03.00’te oğul ziyareti” sonra haber:
“Hilmioğlu özgürlüğünün ilk saatlerinde oğlu Emir’in mezar taşıyla kucaklaştı”
Bi canlı iki büklüm eğilmiş bi cansıza sarılmış, sarıldığı o cansız koca bi oğul, bi oğul etinden bi parça... Kara toprağa verilende demişti, tanrı onun yerine benim canımı alaydı... Almadı da oğulun canını aldı! İşte sabahın üçünde sarılmış bi taşa, o taş oğuldur, babanın gözyaşlarıyla ıslanan...
AYDINLIK GAZETENİN BARIŞ SAVAŞI!
O acılı baba beş yıldır çağdaş zindanda ve ölümcül sayrılar içine... Mahpus damında kalamaz raporları mı, hangisini saymalı?
Ve şu gazete var ya şu gazete, Aydınlık, uyarı savaşını kesmedi beş yıldır çağdaş zindanda olan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu en nihayet en nihayet, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla tahliye oldu, hemen Ankara’ya gitti ve:
‘03.00’TE OĞUL ZİYARETİ’
Şu AKP döneminde Türk halkı nice acılar yaşadı, yazılsa ciltler tutar, acıları çektirenler kapıları tutmuşlar açmamak için oyunun/ numaranın hepsini deniyor vakit kazanıyor...
Bi de şu var, kısa çöp uzun çöpten hakkını her daim alagelmiş, ahlar yerde kalmayacak yazın bi yere...
Kaynak : Aydınlık Gazetesi