Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

BU SEFER “EY” YERİNE AYIP OLMAZSA “HEY” DİYECEĞİM!

30.09.2011

Can gözüyle baktım denizi yara yara gelen savaş gemilerimizin fotoğraflarına, göğsüm iftiharla kabardı, demek ki dedim halâ süren var!. Evet bir ressam ve de öğünmek gibi olmazsa fotoğrafçı gözüyle baktım baktım... Eski fotoğrafları geldi gözümün önüne... O ne görkemli gemilerdi yarabbim?

“HEY” SAYIN MİLLİ SAVUNMA, “HEY” SAYIN ADALET
BAKANLARIM, "HEY” SAYIN GENELKURMAY BAŞKANIM!

(Bu yazımı 26 Eylül 2011 Pazartesi saat, 17.45 diyalizden köye getirilir getirilmez yazmaya başladım. Neden mi bu döküm? Vereceğim haberler bu güne bu saate ait, şaşırdım hangisini yazacağımı! Sayın Genelkurmay Başkanıma hasseten rica etmiştim, fahiş bir yanlışlık yapmamak için şu sonu gelmez tutuklamalara ait bülten yayınlayın zor durumda kalmayalım! Hayret bişey, Genelkurmay Başkanlığı Halkla İlişkiler ya da Basın Bürosu’ndan
balyozlu tutuklamalar olmadığından bu hizmet zor değil "diye düşünüyorum!”) 

ARTIK ÇOK KOCADIM HEY SAYIN BÜYÜKLERİM! 

Gözler mi, çok ama çok -fazlası yokmuş- büyük camlarla idare ediyorum vesselam! 

DERDİM ŞU, KAÇ AMİRAL FALAN!

İş o kadar hızlandı ki, bi yerlerden gelen ıslak kuru kâğıtla sayın savcı çağırıp nerdeyse “Bir elle kol” deyip hizaya sokacak! Omuzdakiler mi, şükür duruyor tutuklama istemiyle yallah bilmem kaç numaralı Ağır Ceza Mahkemesine, işlem tamam. Şu başlığa bakar mısınız:

“HASDAL DOLUP TAŞTI” (8 sütun)

“Balyoz ve diğer davalarda grup grup tutuklanan komutanlar Hadımköy’deki yeni cezaevine nakledilecek”

(Cumhuriyet)

Oradan oraya, oradan oraya, yani yan gelip yatma yok! Afedersiniz sorması ayıp olmazsa, artık gizliliği kalmadı tam çetele tutmaya hazırlanırken haber önümde bomba gibi patladı, meğer Balyoz değmişlerden ya da değdirilmişlerden sayın Tuğamiral Serdar Okan Kırçiçek kimi gazetelere göre Çiçek tutuklanmış! Olabilir, ama içerdeki ak elbiselilerin Amiral takımından bir Tuğamiral daha Hasdal’cı edildiğine göre orada kaç amiral oldu?

Efendim, bu canın dökümüne göre 25 amiral “cezaevi”nde. Diğer bir deyişle, mahpusdamındaki amirallerin sayısı görev başındakileri geçmiş, hayra gele!
Kimi gazetelerde “mütemmim malumat”a göre Donanma’daki toplam 48 amiralin yarısından fazlası hapiste, hayra gele!

İYİ Kİ DOĞU/ BATI YOK GÖKTANRIM, NEDEN Mİ?

Ne Savunma, ne Adalet ne de Genelkurmay rakam vermiyor, bu can da büyük bi titizlik ve de gizliliğe dikkat ederek derliyor.

Şu, makaslama haberine göre Kuzey Deniz Saha Komutanı sayın Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu ve Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral sayın Sağdıç Hasdal’da zorunlu “yan gelip yatmada” / yatırılmada! Ama yatırılan yerler artık adam almadığından bu kelli de 1.inci Zırhlı Tugay Komutanlığı Karargâh Binası’nın cezaevine dönüştürülmesine karar verilmiş! Hayra gele...

İyi ki dedim kendi kendime, Doğu ve Batı Deniz Saha Komutanlıklarımız yok!..

HEY SAYIN BÜYÜKLERİM...

Bir gazeteden:

“2’Sİ AMİRAL 5 DENİZCİ DAHA TUTUKLANDI

Balyoz tertibi kapsamında aralarında Kuzey Görev Grup Komutanı Tümamiral Fikret Güneş (adaşıma selam ve saygılarım tabidir) ve Tuğamiral Ali Sadi Ünsal’ın da bulunduğu 5 muvazzaf subay daha tutuklandı. Askerler Hasdal Cezaevi’ne gönderildi.”

Buyrun bakalım, bu haber daha öncekinden başka mı? Başkaysa Hasdal’dakilerin adedi kaç oldu?

Koramiralleri ayırdım, Tuğamiralleri de ayırdım ve de toplamaya başladım ama içinden çıkamadım vesselam! Ol nedenle basın bülteni çıkarılmasında israr ediyorum. Ya bir yanlışlık yaparsam bana ayıp değil mi? 

İLK MİLLİ SAVAŞ GEMİMİZ DENİZDE...

Savaş gemimiz TCG Heybeli (sanki Kadıköy- Köprü arası bir vapur) bay Gül ve Afrika ve Arabistan fatihi Başbakanım Erdoğan’ın izlemesiyle suya indi.
Heybeli, acaba şöyle düdük çalarak, tatbikat mermileri savurarak Silivri, Hasdal masdal, Hadımköy, madımköy kıyılarından yarım yol seyretse çok çok hakkaniyetli olur “diye düşünüyorum. 


DEDEMİN DEDESİ PİRİ REİS AKDENİZ’E AÇILDI!

(Kimse duymasın zor açıldı, vergi borcu mu ne varmış birileri illa para mı demiş, iyi mi? Siz ey ilgililer, Başbakandan yana mısınız yoksa Yunan’dan mı, hayret bişey neyse ki ihtiyar Yunan suları yakınında güzelce çalışıyormuş.)

DONANMAMIZ AKDENİZ’DE...

Can gözüyle baktım denizi yara yara gelen savaş gemilerimizin fotoğraflarına, göğsüm iftiharla kabardı, demek ki dedim halâ süren var!. Evet bir ressam ve de öğünmek gibi olmazsa fotoğrafçı gözüyle baktım baktım... Eski fotoğrafları geldi gözümün önüne... O ne görkemli gemilerdi yarabbim? Gazetede gördüklerim biraz incelmişler, daralmışlar, ufalmışlar, adeta zayıflamışlar!

Nedeni?

Olmaları gerekenler Hasdal Askeri Cezaevi’inde!. Ak alınlarına, ak elbiselerine Balyoz bulaştırılmış!


DONANMAYLA/ DONANMACILARLA NEDEN Mİ İLGİM VAR? DAYANAMADIM AÇIKLIYORUM!


Yazımın konusu:

“ OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SON KAPTAN-I DERYA’SI AHMET VESİM PAŞA HAZRETLERİ…”

Belgeler yazar ki Kaptan-ı Derya Ahmet Vesim Paşa yurtsever, kahraman, hele hele son derecede dürüst, savaşlarda kahraman, yenilikçi bir denizci... İki yıl İngiliz donanmasında topçuluk eğitimi almış...

Sultan Aziz tahta çıkınca onun yaverliğine atanır Kaptan-ı Derya Ateş Mehmet Paşa'nın vefatıyla da Kaptan-ı Deryalığa getirilir. Ne ki Sadrazam Fuat Paşa’nın donanma giderlerini kısma önerisini reddeder ve istifa eder.

Sonra, Bahriye Komuta Meclisi Başkanı ünvanı ile tekrar Kaptan-ı Deryalığa atanır Girit’i kuşatmak üzere donanmasıyla Akdeniz’e açılır. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında 28 Haziran 1877'de Arif Paşa’dan sonra Tuna İade-i Nehriyye Kumandanlığı'na getirilir ama 23 gün sonra İstanbul’a çağrılır!
Osmanlı Bahriyesi'nin ilk modernizasyonunda büyük gayretleri görülen Ahmet Vesim Paşa aynı zamanda hattat, müzehhip, musavvir (ressam) musikinaştır.
Paşa 86 yaşındayken Üsküdar’daki yalısında ölür (1910), mezarı Mevlevi olduğundan Üsküdar Mevlevi hanesindedir. ( Meraklısına not: Fazla bilgi Google/Osmanlı İmparatorluğu Kaptan-ı Deryaları. Teşekkürlerimle)

KAPTAN-I DERYA AHMET VESİM PAŞA’DAN 16 YIL SONRA DOĞMUŞUM...

Babam Kur’an’ı Kerim’in iç kapağına yazmış:

“Bugün bir oğlum daha oldu adını Fikret Vesim koydum 19 Aralık 1926”

1943 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne İstanbul’a geldiğimde Eczalık Fakültesi’nde okuyan ağabeyim şair Nusret Kemal, bir pazar günü "Haydi Üsküdar’a gidiyoruz” dedi. Kız Kulesi’nin karşısında üç katlı çok güzel bir yalının kapısını çaldık... Salona girer girmez duvarda kocaman bir resim gördüm... Bu, dümen başında Osmanlı İmparatorluğu’nun son Kaptan-ı Deryası Ahmet Vesim Paşa'ydı. Ağabeyim çok yaşlı iki ihtiyar hanıma beni tanıttı, "efendim bu Fikret Vesim” dedi. Birisi boynuma sarılıp öpmeye koklamaya başladı, öbürü çekip aldı o yaşlı haliyle sarıldı gözleri dolu doluydu bu hanımefendiler Kaptan- Derya Hacı Ahmet Vesim Paşa’nın kızları, Ayşe ve Saime hanımlardı... Uzun yıllar onlarla birlikte yalıdaydım, onları mutlu kılmak için. Bigün yalının yandığını gördüm Dolmabahçe tepelerinden, ulaştığımda üçüncü kat yanıyordu, ışıl ışıl ilk salona girdim, paşanın resmini kurtardık, kat çöküyor diye bağrıltılar, masanın üzerinde tarihi fotoğraflar dolu albümleri kucaklayıp sokağa attım kendimi, teyzeler bir yandaki yalıdan, dimdik yangını izliyorlardı, o halimi görünce paltomu çıkarmaya başladılar beyaz kahverengi çizgili paltomun önü kıpkırmızı boyalıydı, albümlerin kapaklarındaki kağıtların rengi! Yalının üçüncü katında devamlı kitap okuyan çok sağlıklı ve güzel birisi daha vardı, Rauf Orbay’ın yaveri mi ne yakını bir denizci, hatta bir geminin komutanı iken emekliye sevk edilen Tevfik Birben amca. Çok, ama çok severdim. 


ASKER İBRAHİM...


Asker İbrahim, Ahmet Vesim Paşa'yı çok seviyor bir dediğini iki etmiyor bir savaşta gülleler arka arkaya yağıyor ve Paşa çadırdan çıkmak istemiyor asker İbrahim ne ettiyse nafile ne ki asker İbrahim Paşa'yı kucaklayıp çadırdan uzaklaştırıyor, geçmiyor ki çadıra bir gülle düşüyor! Paşa, İbrahim’i bırakmıyor ve gün geliyor yeğenini asker İbrahim’le evlendiriyor bu İbrahim mi, dedemiz.

BAŞIMA GELENE BAKIN!

Doğduğun Aksaray Vilayeti Nüfus Memuru, "VEZİN yazacaklarına 'Vesim' yazmışlar” deyip Fikret Vezin oluvermişim ki yıllarca çektiğim bir kitap olur bir de ağabeyim şair Nusret Kemal, ablam Sevim ve bu canın yalı anıları yazılmamış bir romandır.


HEY SAYIN SAVUNMA BAKANIM, HEY SAYIN ADALET BAKANIM VE DE GENELKURMAY BAŞKANIM BUNUN SONU NEREYE VARACAK, TÜRK ORDUSU BU GİDİŞLE ZAMANINIZDA DA BİTİRİLİRSE, ONURUMUZU KİM KORUYACAK?


Kahrolası merakım şu; ardı ardına içeri atılan yurtsever destekli Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ve dahi Deniz Kuvvetleri Balyoz şeyiyle (!) sekiz yıldır bir “İHTİLAL” beceremedi mi ha? Sanırım sayın Cumhuriyet Savcıları, Ağır Ceza Yargıçları, onları bu işi beceremediklerinden içeri attılar/ atacaklar hepsini, siz ne dersiniz ey millet? Hayır bundan değil derseniz, o zaman neden ey millet? Valla içinden çıkılmaz vesselam!


ŞU REZİLLİĞE, ŞU AYIBA, ŞU İNSAN SAYGISIZLIĞINA BAKAR MISINIZ EY MİLLET, EY MİLLET: “SİLİVRİ’DE KOĞUŞLARI SU BASTI"

"Sezim Özadalı- Önceki gece yağan yağmurla Ergenekon tertibiyle tutuklu olanların kaldığı Silivri 1 No’lu Cezaevi’ndeki koğuşları su bastı. İstanbul Özel Görevli 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Hüseyin Özese, su baskını için 'yapılacak bir şey yok' dedi.

Yağmur suları Silivri Cezaevi’ndeki koğuşların camlarındaki 5 santimetrelik açıklıklardan sızıyor. Su seviyesi yaklaşık 1 karışa ulaştı” ve ayrıntı su gibi akıp geliyor!.. İstanbul Özel Görevli 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı adı güzel, hem Hasan, hem Hüseyin Özese “yapacak bir şey yok" demiş ki hayret ettim, o suların içeri daldığı koğuşların camlarındaki 5 santimetrelik açıklıkları tutuklular yapmadığına göre kim yaptı? Bu kimlerin yaptığı 5 santimetrelik açıklığı göz göre göre ya da görmezlikten gelerek kim, kimler "tamam" deyip Adalet Bakanlığı’na resmen yutturdu?

Şimdi hemen yapılacak bir soruşturma o 5 santimetrelik cam açıklığını kimin yaptığını ortaya çıkartacak ve kapattırılacak ve de “yapacak bir şey yok” böylelikle “yapacak şey var”a dönüşecek adı güzel Hasan Hüseyin baya de yakışan budur “diye düşünüyorum”.

EY KÜRECİK KÜRECİK...

O canım dağlara, bahçelere, ovalara, Amerikan nefesi gelecek, bunun bir adı da radyasyondur zamanla etrafa ölüm saçan, o güzelim elmaları, armutları, hele hele kayısıları kim yiyecek?

Kürecikli canlar ayakta, o topraklarda Alevi uluları var, televizyonlarda izlediğimiz makas değmemiş bıyıklı canlar da yürekten haykırıyor, "hayır" diyor...
Antalya, Toroslar Beydağları, Geyikbayırı Köyü,

28 Eylül 2011

Kaynak : Aydınlık Gazetesi