Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

Başbakanlığı bıraktın mı bre Tayyip Sultan?

30.11.2012

ŞUNA DA BAKIN, SAĞIR SULTAN DUYDU ONUN HABERİ YOKMUŞ PATRİOT’LARDAN, SORMAZLAR MI ADAMA, BAŞBAKANLIĞI BIRAKTIN MI BRE TAYYİP SULTAN?

İnanın üzüldüm, Patriotlar nereye mi, vatan toprakları orada burada sözüm ona NATO’ya, aslında dünya belalısı doymak bilmez hiçbir şeyden utanmaz/ arlanmaz, gerçek dostluk nedir bilmez, dostluğu tastamam çıkar olan Amerika’nın istediği yere!

Gel de Yargıç ağzıyla karşısındakine seslenişin olmasın, ne demişti Yargıç?

Demişti ki:

“OTUR LAN YERİNE”

Bu “Otur lan yerine” hitabında suç olsaydı koskoca yargıç böyle bağırır mıydı, o yargıç ki açtı mı ağzını: “on yedi”, “otuz”, “on beş”, “yirmi iki” falan da dedi mi gittin gayyanın dibine! İster genelkurmay başkanı ol, ister oramiral ister rektör ister dekan falan ol, ister gazeteci, ister yazar ol sana yıl biçer, o dediğine göre “otur lan yerine” hitabında asla ve kat’a suç unsuru yoktur “diye düşünüyorum...”

Şimdi sayın huzurlarınızda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti başı, BOP Eşbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “Kalk lan yerinden” desem “sayenizde vatan topraklarımız NATO mato derken resmen alenen göz göre göre Amerikalı dünya haydutlarının eline geçti / geçiyor, durdurun bu yağmayı!”

Şu korkunç gerçeğe bakar mısız:

“PATRİOT’UN KOMUTANI TÜRK DÜŞMANI ÇIKTI”

Türkiye’ye yerleştirilecek Patriotların tetiği General Stavridis’te olacak. Stavridis ki, Kurtuluş Savaşı için “Rumlara karşı etnik temizlik harekatı ve soykırım” diyen herif!Bu konuda kitap yazmış, bu cahilce iddiası o kitabından!

Patriotların geleceğinden haberi olmadığını açıklayan Recep Tayyip’in inanıyorum bundan da haberi yoktur!.. Taaa başlarda yazdım “....inanın üzüldüm” bir Başbakan’ın, bir BOP Eşbaşkanı’nın bu hallere düşmesinden, üzüntüm içten. Televizyonda yakından bakıyorum yüzüne, bir yüz kısa zamanda bu kadar mı değişir?

Bu değişim yüzde değil salt, giyinip kuşamında, yeni takım elbiseleri, gömleğinde, hele hele kravatlarında... Hepsi birbirine harika bir uyum içinde... Başbakanı kim giydiriyorsa kutluyorum yalnız omuzları bu kadar abartılı olmasaydı. Kravat takmasından da kıvanç duyuyorum, güya halkçı olmak palavrasına uygun kravatsızlık modası Rafsancani’yi mutlu edip durdu, bir de baktık ki millet kravatı unuttuydu “diye düşünüyorum”.

Bir değişim konuşmasında, zaten bozuk vurgulamalı Türkçesiyle “gerekli ilgi ve alakayı” bu eş anlamlıyı dedikleri kuvvetli olsun diye söylüyor “zaar” (herhalde)... Varsın böyle desin de, kocaman bir Başbakan, bir BOP Eşbaşkanı olarak ülkeyi yabancı topraklar yapacak Patriotlardan haberim yok demesin! Yoksa yetkinin de tetiğin de ve acıların acısı toprağın da sözüm ona NATO’nun olacağından utanıyor mu? Utanacak ne var, halkımız bunu daha önce de açıkladığını neden unutsun?

Şu gerçeğe bakınız, CHP Malatya Milletvekili Ağbaba ve yanındakiler, Kürecik NATO Füze Kalkanı Üssü’ne girmek istedi Türk jandarması yasakladı,

Ağbaba “Kendi yurduna, kendi toprağına giremiyorsun, bundan sonrası herhalde Amerikan toprağı” dedi doğrudur ama “herhalde” sözcüğü fazla “diye düşünüyorum!”

ORALARDAKİ KÖRSÜLEYMANLI KÖYÜ CANLARIM SÖZÜM SİZEDİR...

O, okuyamayan çocuklarınız kendilerini asıyordu hele “Güzel”in öyküsü... Taaa bin dokuz elli yılında yani sanat yazıları yazıp aşıma aş katacağım umuduyla Bab-ı Ali’ye adım atanda bir yandan da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde yedi yıldır resim öğreniyordum... Sanat yazıları mı ahh sanat yazıları gazetenin Adliye/polis muhabiri olduruldum!

Emniyet Müdürlüğü’nde 2.Şube Müdürü Necdet Uğur’un basın toplantısından çıkarken Müdür “Sen kal Son Saat” diyende yüreğim ağzıma gelmişti, oturttu, çay söyledi ilk sözü “Bu ayki yazın da çok güzel” dedi, masanın üzerindeki o yılların en güzellerinden Varlık Dergisi’ni işaret edip! Bir polis şefi değerli bir sanat dergisi okuyor ha?

İşte bu polis şefi CHP’den Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçilmiş, yetmemiş Milli Eğitim Bakanı olmuştu.

O’na Güzel’le ilgili sesli bir röportajımı göndermiştim, sabah sabah telefonla aradı, uzatmaya gerek yok muhtar başta, bir kurul ertesi günü bakanın huzurundaydık, Orta Öğretim Genel Müdürü’nün direnmesine karşın köy ortaokula kavuştuydu... “Birhoca” demiş dokuma yasaktır ve tezgahlar durmuş! Yapıtları Polonya Lotz kenti Tekstil Müzesi’nde olan dokumacı Filiz Otyam konuştu durdu, Ankara’dan kilim örnekleri salıp durdu ve haberler geldi ki bütün tezgahlar üretimde.

NE TEMİZDİ KÖYÜNÜZ, ÜZÜMLER HELE HELE ELMALARINIZ...

Kadınlarınız haftada bir kireçlerdi girilen kapıları, evler ki ak mı ak... Ne ki suyunuz yetmez, dağlara diktiğiniz elma fidelerini aşağılardan aldığınız kova kova suyla suluyordunuz kadın erkek... Bunu anlattığım bakan dostum Ali Topuz, gölet yapımı için gelecek yıl bütçesine ödenek koyacağını söylemişti telefonda ve ardından yine arattı kullanılmayan bir ödenek varmış, böylelikle gölete de de kavuşmuştunuz, hey gidi günler hey...

İŞ BU YAZIYA 27 KASIM 2012 SALI GÜNÜ SAAT 13.30’DA BAŞLADIM SAAT 19.00’A DOĞRU BURAYA KADAR YAZABİLDİM Kİ!

Haberler için akcamı açanda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu grup toplantısında haykırıyor:

“... Patriot için talepte bulunuyoruz. Başbakan, ‘Haberim yok, Savunma Kurulu’nun başkanı benim’ diyor. Bunun uydurma olduğunu söylüyor. Bu ülkenin Başbakanı söylüyor.

Kendi halkına yalan söyleyen bir Başbakan.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ‘22 Kasım’da NATO’dan talep ettik, tetiği bizde olacak’ diyor. Tetiğin bizde olacağını biliyor, nerede konuşlanacağını bilmiyor. 2 saat sonra bakmış ki boyunu aşmış, düzeltme yapıyor.

Bir Başbakan var halkına yalan söylüyor, bir genel başkan yardımcısı var 2 saatte sözünü yalanlıyor. Milli Savunma Bakanı da açıklama yapıyor ‘Nerede konuşlanacağı, komutasının kimde olacağına önümüzdeki hafta karar verilecek’ diyor. Bakan Başbakanı yalanlıyor. Yalanlayandan biri de Dışişleri Bakanı Davutoğlu.

O füzeler buraya niye geliyor. Yoksa İran’dan İsrail’e yönelik herhangi bir saldırı olduğunda Kürecik istasyonunu korumak için mi bu füzeler buraya geliyor?

TÜRKİYE NATO TOPRAĞI DEĞİLDİR

Tarihe utanç cümlesi olarak geçecek bir cümleyi Başbakan kullandı. ‘Türkiye bir NATO toprağı’ dedi. Neden NATO toprağı olsun Türkiye? Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu bilmez misin? Sözleşmenin hiçbir yerinde bir ülkenin NATO’nun toprağı olacağı yoktur.

Çıkacaksın özür dileyeceksin, ‘yanlış söyledim’ diyeceksin.”

ÜLKEDE BİR KARMAŞA YAŞATILIRKEN EY CANLAR!

NATO’cular geldi bile, füzelerin nereye konulacağını saptamaya!.. İşçi Partisi’nin açıklamasının şu bölümünü hep bir ağızdan haykırmalıyız:

“...Hükümet komutanın NATO’da olduğunu açıkça ilan etmiştir. Bu tutum, TSK’nın kendi görevini inkar ve teslimiyettir. Bu kabul edilemez! Türkiye, ABD sömürgesi de, NATO toprağı da değildir. Genelkurmay Başkanlığı’nı vatan savunması görevini yapmaya, emperyalist projelerde rol alma hevesinden vazgeçmeye çağırıyoruz...”

ESKİ ADIYLA KÖRSÜLEYMAN, KAHROLASI BİR SAVAŞTA KARŞININ FÜZESİNİ YİYENDE YERLEBİR!

Bakalım öteki bahtıkaralar neresi?

“ÖRTMENİM... ÖRTMENİM... ÖRTMENİM...”

Parmak kaldırıp bu içten, bu candan, bu güven dolu istem bülbül avazına eşittir.

İlkokulda... Ortaokulda... Ankara Atatatürk Lisesi... Kayseri Yatılı Lise ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde elleri öpülesi nice “örtmen”im oldu bayan ve bay. Aksaray Ortaokulu’nda Hatice “örtmenim” nöbetçi günündeki yaramazlıklarımı cetvelin metalli kısmıyla avucumu açtırıp cezalandırırken ikimizin de gülüştüğü...

“OTUR, SIFIR!”

Ankara Atatürk Lisesi’nde ilk günlerim, edebiyat dersinde çok zayıf, esmer bir bayan, Fevziye Abdullah, yerine oturdu önündekilere baktı, “Sen 1014” kitaptan bir sayfa numarası verdi, “Oku...” dedi. Dilim tutulmuştu, sertliğini duyduğum hocanımın yüzüne bakakalmıştım... Daha “Otur yerine lan” buyruğu yok idi, ol nedenle sadece “Otur yerine sıfır” dedi.

BİR EV ÖDEVİ: “EVİNİZDEKİ BİR HAYVANI ANLATINIZ”

Aksaray’da evimizin şenliği, fotoğraf çekilirken kendine iyi bir seçen, halının ya da kilimin üzerine muhakkak bir örtü çekildikten sonra “Lortobu Lortooop yaa Lortop” deyip el çırpmaya başlar başlamaz o da, bezin üzerinde başlardı kıvırtmaya, ters dönüp. Alkış kıyamet, kahkahalar.

“BİN ON DÖRT, BUNU SEN Mİ YAZDIN?”

“Evet öğretmenim”

İnanmamıştı ki “gel şuraya otur defterini kalemini de al” deyince artık en ön sıradaydım, “Bana, bildiğin bir hayvanı anlat, süren ders saati”.

“HAN-I YAĞMA”

Çocukluğum neredeyse “Deve”ler arasında geçti, ol nedenle deveyi yeğledim, sayfaya kocaman bir deve başı çizdim en ufak ayrıntısıyla, dolmakalemimi çıkarıp başladım yazmaya her cümleyi babamın eczanesinde Kırmızı zemin üzerinde “Şiddetli Zehirler“ yazılı dolaptaki ilaçların miligramlarla tartıldığı “Sem Terazesi”nde tartartarcasına... Birden aklıma geldi, adaşım Tevfik Fikret’in o çok ünlü Han-ı Yağma şiirinden o anda aklıma getirebildiğim iki diziyi de büyük harflerle yazdım:

“Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin/ Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin”, kalkıp uzattım defter kağıtlarını, zaman zaman yüzüme bakıp okuyup bitirdi “On” dedi, “Geç yerine”.

Dokuzuncu sınıflarda ünlenmiştim, ilk gün bir metni okumaktan aciz, derslerine çalışınca “on” alabiliyor bunun sırrını gelip soruyorlardı! Vakit Gazetesi’nin kitap kuponlarını sektirmeden kesip Rus Klasikleri’ni devirdiğimi kime nasıl anlatsamdı ve nicelerini?

KAYSERİ YATILI YILLARI...

İkinci Dünya Savaşı sürüp geliyor, Atamızın en yakını İsmet Paşa (İnönü) ülkeyi savaşa sokmamak için tüm hünerlerini kullanıyor... Aklımda Biyoloji hocamız o tonton Raşit Bener “örtmenim” var, unutamadığım, Biyoloji dersi haftada beş saat olsaydı keşke derdim...

Küçüğüm Neşecan öyküler ve roman yazan öğrencilerden maliyeci bir delikanlıyla evlendi 1957 yılında... Bunda ne mi var, enişte Erhan ve ağabeyi Vüsat’la da aynı yıl okuyormuşuz Kayseri Lisesi’nde ve enişte Erhan, o çok sevdiğim Biyoloji “örtmenim“ Raşit Bener’in oğlu...

On beş yıl sonra Biyoloji “Örtmenim” Raşit hocayla kadeh tokuşturmaya başladık ölene kadar...

AYŞE ABLA OKULU’NUN “SEVİM ABLA”SI...

Ne mutlu bana ne mutlu bize bu “Sevim Abla” kandaşım. Kandaşımız... Neredeyse doksanına ramak kalmış ablam, Öğretmenler Günü’nde yurt içinde ve yurt dışındaki kocaman oğrencilerinden kutlama ve uzun ömür dilekleriyle dolu telefonlar yıllardır ve kimilerinin elinde çiçeğiyle evine gelmesi...

İSTANBUL DEVLET GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ’NDE

Hocaların Hocası Çallı ibrahim ve Bedri Rahmi Eyüboğlu öpülesi ellerli “Örtmen”lerim...

Tüm “örtmenlerimi” saygıyla, sevgiyle, rahmetle yine andım “Öğretmenler Günün”de ve öğretmenler gazete kesiklerinde:

“ÖĞRETMEN MUTSUZ VE UMUTSUZ”

“İtibar kaybına uğradık”, “Meslek onurlandırılmalı”, “Ücretler 1995’in gerisinde” “Sokak konuşuyor: Affet bizi öğretmenim”, “ İstanbul, İzmir ve Ankara’ da ataması yapılmayan öğretmenler yürüyüş yaptı: ÖĞRETMENİN PROTESTO GÜNÜYDÜ”, “Savaşa değil eğitime bütçe”, “Koncuk: Öğretmen itibarsızlaştırılıyor”, “Öğretmenlerin ruhuna fatiha”, “Yoksulluk altındalar”, “AKP mesleğimizi ayaklar altına aldı”, “Sorunlarımız görmezlikten geliniyor”, “Eğitim-Sen 4+4+4’e ilişkin 2. raporu yayımladı: ‘GERİCİLİK KAZANDI’ Bağcılarda öğretmenler derse türbanla giriyor, okullarda mescit açılıyor, Alevi öğrencilere dini derslere girmesi konusunda baskı yapılıyor”, “Onurlu meslek ayaklar altında”, “Öğretmenlerin yüzde 20.5’i ek iş yapıyor”.

“OKULLARDA KIYAFET ZORUNLULUĞU KALKTI”

Sıra kara çarşa neden gelmesin “örtmenim?”

“Şimdi öğretmenler sahipsiz ve kırgın”

Daha niceleri...

BAŞBAKAN BUYURDU: “ÖLECEKSEK ADAM GİBİ ÖLELİM”

Adam gibi ölün lan, Başbakan ve BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip böyle buyuruyor ve Diyanet İşleri’nden bir kurul, adam gibi ölme hususunda ‘Enamı Mefta’ hazırlıyor. Buna göre ölüme yakın hallerdeki kişi bunu okuyup yani adam gibi ölme hususunu yerine getirip ona göre ölecek... Tanrının rahmeti üzerine gelsin...

TÜM BUNLAR OLURKEN BAŞBAKAN NEREDE?

“Oturun yerinize lan” düşmüş bir “MUHTEŞEM” peşine, bu Süleyman Muhteşem de kim ola ki? Meğer bir televizyonda “Muhteşem Yüzyıl” adlı dünyanın nice ülkesinde bile heyecanla beklenen bir diziymiş. Çıkınca televizyona aman göktanrım nasıl bağırdı nasıl çağırdı Cumhuriyetim tüm savcılarına muhteşem bir emir verdi köklerine kıran girecek şiddette...

NATO’NUN LAN... PATRİOTLARIN LAN... YUNANLI KOMUTANIN DA LAN... SIRASI MI LAN OTURUN YERİNİZE... DÜŞÜNÜN ECDADIMIZ OTUZ YIL AT SIRTINDAYKEN DE ECDADIMIZIN NÜFUSUNUN NASIL ÇOĞALDIĞINI...

Ya attan inip şey... Ya da kuluçkaya yatıyor idiler ya da sakladıkları menileri istedikleri zaman hekime gidip yerine koydurturuyorlardı “diye düşünüyorum” lan...

Antalya, 29 Kasım 2012

Kaynak : Aydınlık Gazetesi