Tire’de keçeci Arif ustanın yapım yerine girdik aynı zamanda keçe ustası Filiz Otyam’la... Yerde, özel serilmiş keçeler üzerinde siyah elbiseli bir bayan keçe çalışıyordu, Avustralya’dan gelmiş! Çalıştığı yünler değişik... Arif ustanın dediğine göre bunları kendi Alpaka’larından alıyormuş.
Akşam yemeğini kaldığımız otelde yedik.
Sofraya oturur oturmaz garsonu çağırıp buzdolabındaki iğnemi istedim, şeker iğnesi sıcağı sevmez. İğnemi oracıkta vuruverdim yılların alışkanlığıyla.
Avustralyalı Zuhal hatun “benim küçük kızım da şeker hastası” dedi anlatmaya başladı. İğneleri soğuk taşımak için yassı bir torba varmış, iğneleri koymadan on beş dakika suyun içinde tutunca şişiyor ve kırk sekiz saat buz dolabı işlevi görüyormuş!.. “Size göndereceğim” dedi.
GERÇEKTEN ÖYLE!
Artık soğukluk movukluk derdim yok! Ufak kırmızı şık bir çanta, çantanın içinde üç iğne alacağı... Onu on beş dakika suyun içinde tutuyorum, işlem tamam!..
Dört gün dört gece geçti sanki dört bin yıllık bir dostluk!. Yirmi yıl önce bir İngiliz mühendisiyle evlenip Avustralyalı olmuş, dört beş yılda bir baba ocağı Ordu’ya akıp geliyormuş, çocuklara vefalı baba bakıyormuş.
ÇİÇEK TUTKUNU OLDUĞUMUZU ÖĞRENİNCE!
Orada çok güzel bir çiçek varmış harika kokulu, gösterişli. Bize gönderecekmiş! Adı da şey, unuttum!
Zuhal ile yıllardır ya telefonla konuşuyoruz ya da e- posta ile...
Kocaman bir paket 24 günde gelmiş, sözünü ettiği çiçeği kökünden çıkarmış, bir değil hem de iki!
Büyük saksıya göçerdik, yazları köydeki evde çok güzel çiçekler açıyor, gelen gidene gösterip bi güzel övünüyorum ta nerelerden geldiğini söyleyip!
AMAN ZUHAL DUYMASIN !
Bi gün Alanyalı tanış, “Övünme Otyam baba” dedi, “Bizim Alanya caddeleri, sokakları bunlarla dolu, buradaki adı Amerikan fulü”.
ÖLÜM İLE AYRILIĞI TARTMIŞLAR, ELLİ DİRHEM FAZLA GELMİŞ AYRILIK!
Gün geldi, ayrılık başladı, ver elini Avustralya, ver elini Antalya.
Şu “mail” var ya şu “mail” yani e-posta taa oralardan gökyüzünden gelen, sanırım bu kestirmeden gelmiş!. Her haber böyle tatlı olmaz şu gün şu saat İstanbul, şu saat Antalya’dayım Zühal nokta.
Bir günlük konukluk ta fırt diye geçti Antalya/ Ordu otobüsüne götürdü Filiz, ver elini baba ocağı, üç gün sonra da koca ocağı...
İki hafta sonra e-posta:
“Canım Filizciğim
Söz verdiğim gibi Albani ziyareti ve yazısını Fikret Baba için hazırladım. Çok şey öğrendiğim gibi çok da hüzünlendim. Fikret Baba’nın yazısını şimdi çok büyük bir merakla bekliyorum.
Aydınlık internette yok, dolayısı ile sizlerden haber bekliyorum. Fikret Babama çok teşekkürler ederim, bana bu çok kıymetli görevi verdiği için. Umarım yazı başarılı olmuştur. Dün resimleri gönderdim. Posta ile daha detaylı informasiyon yolluyorum. Müze Müdürü Rachel sizlerle temasa geçip Antalya ile Albani kentini kardeş kent yapmak ve okullar arası kültürel köprü kurmak dileğinde.
Lütfen haberdar et tüm postaları aldığınızdan haber edin lütfen her ikinizi de öptüm Sağlık dileklerim ile Sevgi ve selamlar. Zuhal.”
RİCALI BUYRUĞUMUN YERİNE GETİRİLMESİNİN BELGESİDİR!
Avustralya’dan akıp gelen e-posta Zuhal candan, Albani kentinde Atatürk varmış muhakkak git ve bir yazı hazırla ricalı ve muhakkaklı buyruğumun karşılığı:
“ŞAŞIRTAN ALBANİ”
“Eğer Batı Avustralya’nın Albani şehrine yolunuz düşerse bu başlığı göreceksiniz turistik broşür ve haritalarda.
Bu 30 bin nüfuslu ufak kent Batı Avustralya’nın güney sahillerinde göz kamaştıran güzel sahilleri, üzümbağları, balinaları ve sayısız turistik güzellikleri ve büyük tarihi ile karşınızda.
Bu tarih iki ulusu bir araya getiren Anzak efsanesini yaratan ve Avustralya’nın ulusal kimliğinin ortaya çıkmasında belirleyici bir tarih.
ULUSAL KAHRAMANIMIZ YÜCE ATATÜRK
Ulusal kahramanımız yüce Atatürk’ün çok büyük bir katkısı var bu eşsiz ‘Türk-Avustralyan’ dostluk ve arkadaşlığına. 1914’te Avustralya ve Yeni Zelandalı askerler Albani’den denize açıldılar ve Çanakkale’ye 25 Nisan 1915’te ulaştılar. Tüm Anzak askerlerinin son defa gördükleri Avustralya toprakları Albani tepeleriydi!
Onların canlarını yitirdikleri vatan görevleri 25 Nisan 1923’te Albani’de ulusun ilk Anzak günü ilan edilerek anılırken bu geleneğin başlangıcı Avustralyalıların kalplerinde çok özel bir yer almaya başladı.
ATATÜRK GİRİŞİ
Albani kenti Anzak bağlantısının anısına kentin limanı olan Princess Royal’a açılan boğazı Atatürk Girişi olarak adlandırdı. Bu arada gayet büyük bir ATATÜRK HEYKELİ bu boğaza bakar şekilde yükseldi...
Ne ki ne Atatürk heykeli ne de limana açılan Atatürk ismi yeterli Avustralyalılar için, bunun çok ötesinde şeyler var Albani kentinde, Avustralyalıların kalbinde.
Neydi bu? Bunu bulabilmek için yollara düştüm sonunda Albani’ye ulaştım. Batı Avustralya Müzesi’nin Albani’de olan Bölge Müdürü Rachael Wilsher-Saa ofisine ziyaretle başladım çalışmaya. Rachael’a ilk sorum şu oldu:
- Atatürk’ün anlamı neden çok büyük Avustralyalılar için?
- Saygı. Büyük saygımız Türk Ulusuna ve Atatürk’e... Anzak şehitlerimizin huzur içinde yatmalarına, din, milliyetçilik duygularını bir yana bırakarak müsaade eden Türk Ulusuna ve Atatürk’e saygımız ve sevgimiz sonsuzdur. Buna ek olarak Atatürk’ün Avustralyalı annelere olan mesajı ise gönüllerine sonsuza dek yazılmış...
Atatürk’ün Arıburnu Çanakkale Abidesi’nde şu mesajı var buradaki annelere:
“O kahramanlar, kanlarını dökerek hayatlarını yitirdiler. Şimdi arkadaş ülkenin topraklarında yatıyorsunuz. Bu nedenle huzur içinde yatınız. Bizler için yan yana uzanan Joniler ve Mehmetler arasında hiçbir fark yok. Bizim olan bu ülkede sizler, oğullarını uzak ülkelere yollayan anneler, kurulayın göz yaşlarınızı. Oğullarınız şimdi bizim göğsümüzde huzur içinde yatıyorlar. Canlarını bu topraklarda yitirdikten sonra bizim de oğlumuz oldular.
Mustafa Kemal Atatürk”
Atatürk’ün annelere olan bu mesajı Avustralya ulusuna verilen zeytin dalı yerine geçmiş.
İşçi Partisi Milletvekili ve Batı Avustralya Parlamento Üyesi Peter Watson’la görüştüm. Sohbetimiz 100 yıl anma törenleri ve Atatürk heykeli ile sürdü. Bana aynen şunları söyledi:
‘Türkiye’de Atatürk hakkında ne olursa olsun bizim ona duygularımız, fikirlerimiz asla değişmeyecek ve sonsuza kadar kalbimizde yaşayacak.’
Ofisinden gururla çıktım bir Türkiyeli olarak. Atatürk benim Atatürk’üm, bu senin için de aynı mı Türkiye’deki vatandaşım?
Zuhal Kuvan- Mills”
ATANIN YÜZÜNE BAKARKEN...
Dalıp gitmişim, “Neden çok dalgınsın çocuk?” deyiverdi Atatürk’üm!
“İktidara sahip olanlar senin devrim ve ilkelerini yok etmek, senin ordunu etkisiz duruma düşürmek çabasında Atam, her yerde korku ve baskı var, generallerin ve amirallerin çağdaş zindanlarda ve aydınlar, her meslekten profesörler yazarlar, gazeteciler ve nicelerine mahpusdamları yetmiyor paşam, daha ne diyeyim, ülkemde bunlar olurken gülmek yanlış değil mi?”
“Haklısın çocuk...”
“Atatürk’üm” dedim “iktidara sahip olanlar senin unutulmaz aydınlığını karanlığa çevirmek istiyorlar ve o onurlu ordunu neyliyorlar dört yıldır, çağdaş zindanda yatırılan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, her zulme karşı çıkan Aydınlık gazetesinde bakın ne yazıyor sevgili Atatürk’üm:
“Türkiye halkı, bugün Türk Ordusu ABD’ye yenildiği için, var olan sınırlı özgürlüğünü de kaybetmektedir. Ordu kesin yenilirse, halk ayak altında kalır. Dün 12 Mart ve 12 Eylül’lerde Amerikancı generalleri kullanarak faşist darbeler tezgahlayan ABD emperyalizmi, bugün Mustafa Kemal’in askerlerini yurtsever generaller ve amiralleri hapislere atarak, yine bir faşist darbe tezgahlamakta ve Türkiye’yi Suriye ve İran’ın üzerine sürmektedir.”
Gözlerimi ayıramadım bu güzel Atatürk’ten kaidesinde de, “Yurtta sulh cihanda sulh” yazıyordu Avustralya ellerinde de.
Antalya, 8 Aralık 2011
Kaynak : Aydınlık Gazetesi