Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

‘YAAA HASAN.. YAAA HÜSEYN..’

09.08.2013

Bağdat’ın parklarından birisinde hoş bir görünüm var, üst üste konmuş küplerden sular yükseliyor, arabayı durdurup iki üç poz çektim değişik açılardan, tam arabaya bineceğim sırada üç dört köylü sardı etrafımı, arabadaki mihmandarım indi başladı onlarla konuşmaya, pasaportum istendi verdim, mihmandarım devlet misafiri olduğumu Kerbela’ya gideceğimizi söylemiş..

KÜPLERİ ÇEKER İKEN!

Meğer bir devlet büyüğünün evini de çekmişim, gelenler oranın Mit’indenmiş!.

Boynumda Süper 8 renkli film makinesi, iki üç fotoğraf makinesi, bir de kaset çeker, yani teyp!

KERBELA’YA GİRER İKEN!

Yolun ortasında cipten büyük CMC; tepesinde iki asker makineli tüfekli, “durun” işareti veriyorlar tam da kente girişindeki o güzelim evleri çeker iken!

KERBELA BELDE POLİS MÜDÜRÜ İSTİYORMUŞ!

Al başına belayı.. Polis Müdürlüğü de tepede bi yer! Kapıya vardık ki bir yüzbaşı selama durdu “men” dedi “Kerbela Belde Polis Müdürü Nazım Mustafa. Emir almışam menim mihmanımsınız..”

Demli çaylardan sonra yola koyulduk, önde o silahlı araç, arkada Nazım canın, arkada da bizim araç.. Alevi canların asırlardır ardından göz yaşları döktüğü Hazreti Hüseyn’in makamı. Nazım can dua edelim dedi, ettik, Nazım can dedim fotoğraf çekebilir miyim, elbet dedi kendi evindeymişin gibi..

Bir insan seliydi, elimde makineler o sele kapıldım, On İki İmam’ın adları yazılı tavanı çekerken ayağım yumuşak bi şeye bastı, basmamla ateşe değmiş gibi çektim, yerde Kur’an’ı Kerim okuyan birisi, sevgiyle bakıyordu komutana Arapca bi şeyler dedi, üzülmesin demiş bilerek yapmadı.

Şu hoşgörüye bakar mısınız ?

KİTAPLAR YAZAR Kİ..

Hz. Hasan “İkinci İmam”dı, yüzüğünde “Yücelik Allahındır” yazardı.

Hz. Peygambere çok benzerdi.

Öğütlerine bakınız:

“...Güzel işler bırakın..

“Doğruluğa uyun, kötülüğü nehledin..”

Gün geldi, Muaviye karısını parayla kandırdı, gıdım gıdım zehir verdirerek öldürttü..

“... Beni zehirleyeni biliyorum” dedi Hüseyn’e “onu Allah’a havale ediyorum” ve gözlerini yumdu..

“HÜSEYN’İN DE YAPILIR ÇARDAĞI

SAHRADA OTURUR GÖNÜL ÖRDEĞİ

YEZİTLER KALDIRDI DİKTİ BAYRAĞI

SU İÇMEYİP ŞEHİT OLAN HÜSEYN”

“Pir Sultan Abdal

Hazreti Muhammed, ilerde üçüncü imam olan torunu Hüseyn’i mescitte görünce kucağına almıştı.

Hüseyn doğduğunda sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okuyan dedesinin sakalını okşuyordu. Hz. Muhammed, Hüseyn’in ağzını ağzına almış “Allahım” demişti. “Ben seviyorum bunu sen de sev”.. Boynundan öperdi her daim “Hüseyn bendendir, ben Hüseyn’denim, Allah sevsin Hüseyn’i seveni” derdi durmadan..

MUAVİYE’NİN İSTEĞİ!

Muaviye Hicret’in 54. yılında ( 664/65) oğlu Yezid’i kendisine veliaht tayin etti. Nice kişi gibi Hüseyin de bunu kabullenmedi, biat etmediler. Muaviye ölünce oğlu Yezid onun yerine geçmişti. Tek isteği Hüseyn’in kendisine biat etmesiydi, emir üzerine emir yağdırıyordu, emri getirene şöyle demişti:

“Ey emir, biz mübevvet Ehli Beytiyiz, risalet madeniyiz, Yezid’se suçlarla buluşmuş bir kanlıdır, benim gibi birinin ona biat etmesine imkân yoktur.”

Savaşlar oldu, illa biat etmesi isteniyordu istem reddediliyordu.

Hüseyn Medine’de rahat etmeyeceğini anlayınca Mekke’ye gitti. Iraklılar yalvararak çağırıyorlardı, başka imam tanımayacağız diyorlardı ne ki Yezid’in bin kişilik ordusu O’nu ve yakınları Irak’ın bir erinde karşıladı ve haberler salındı illa biat illa biat!

SAVAŞ!

Çok şeyler oldu emir verildi ki Hüseyn canlarına Fırat’tan bir damla su verilmeyecekti, bu bir zalimin emriydi. Savaş kanlı geçiyordu, Hüseyn büyük bir acı içinde ashabının teker teker şehid edildiğini görüyordu, o şehidin başından ötekisine koşuyor onları çadırlarına getiriyordu.

SU.. SUUUUU. SUUUUU!.

Ortanca oğlu Zeynelabidin aylardan beri çektiği sıtmanın yeni bir nöbetine tutuluş inliyordu: “Suuu. Suuuuu, su. Su yok mu? Bir yudum su.”

Hüseyn oğlunu teselli etmiş sabah oluyor sabret demiş, kardeşi Abbas’ın çadırına gitmiş yeteri kadar adam alıp Fırat’tan biraz su getirmesini istemişti. Elli kişilik bir kuvvet çarpışa çarpışa tulumları doldurmuş ve çadırlara dönmüşlerdi. Günlerden beri susuzluktan kıvranan insanlar tulumlara saldırmış, büyükler haklarını kadınlara ve çocuklara verip sadece dudaklarını ıslatmakla yetinmişlerdi..

BİR İSTEK

Hüseyn, Yezid’i komutanı Ömer ile yeniden görüşüp onu ikna etmeye çalışmıştı, ama her şey çaresizdi, Fırat’ta kuvvetler arttırılmış bir yudum su verenin kellesinin gideceği bildirilmişti! Öte yandan çadırdakilerin susuzluğu, kıvranışları son haddine varmıştı. Kerbela çölü yanıyordu Ehli Beyt ile beraber Muharrem’in sekizinci Çarşamba ve gecesi de böyle geçmişti.

Ertesi günü Ömer’in komuta ettiği Yezid kuvvetleri savaşa başlamışlardı! Atlar dizi dizi dizilmişlerdi, savaş geleneklerini bozan Yezid kuvvetleri, Ehli Beyt canlarını atların ayakları altında parçalamak için düzen kurmuşlardı, Hüseyn sevenlerini toplamış Kerbela’nın kana boyanacağını, kendisi için buna hakkı olmadığını, isteyenin gidebileceğini gönül koymayacağını söylemiş, bir kişi bile buna uymamıştı.

VE SAVAŞ BAŞLAMIŞTI!

Bir avuç can ordularla cenk ediyordu. Ortaya çıkan savaşçılar kılıçlarla vuruşuyor birbirilerine meydan okuyordu ve Ehli Beyt canları tek tek gidiyordu. Zeynelabidin’in sesi soluğu kesilmişti susuzluktan, ötede bir yaşındaki bir bebek, Hüseyn’in oğlu Ali Asgar minimini elleriyle ağzında bi şey tutuyordu, bu, susuzluğunu gidersin diye anasının verdiği bir taş parçasıydı!

Bir yanda savaş bir yanda susuzluk, Abbas dayanamayıp Fırat’a sürmüştü atını, bi kırba su doldurup cenk ede ede çadırlara yaklaşırken pusu kuran bir Yezidi kılıç darbesiyle, Abbas’ın kavisler çizen kılıçlı sağ kolunu uçurmuştu! Kalkan tutan sol koluyla su tulumunu bacaklarının arasına sıkıştırmış bir süre önce çadırdayken “Ya kahraman amca bi yudum su” diye feryat eden Hüseyn’in kızı Sakine’ye suyu ulaştırmak için acısını unutmuştu..

Ne ki ikinci bir kılıç darbesi sol kolunu da Kerbela çölüne düşürmüştü. Atını mahmuzlamış fakat bacaklarının arasında bir serinlik hissetmişti, bi ok tulumu delmişti, Abbas o an atından yere yuvarlandı..

ŞİMDİ KIRILDIM..

Durumu gören Hüseyn atını sürmüş ve Abbas’ın yanına gelmişti, artık dayanamayan Hüseyn “İşte belkemiğim kırıldı” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış, Abbas’ın son vasiyetini şu cevabı almıştı:

“Beni çadıra götürme, Sakine’ye söz verdim su getireceğim diye” başı yana düştü. Ardından Hüseyn’in 18 yaşındaki oğlu Ali Ekber de diğerleri gibi savaşa savaşa can vermişti çöl yazıda..

HÜSEYN SON GÖREVİNİ YAPMAK İÇİN..

Acılar içinde, mini mini Ali Asgar’ı eliyle havaya kaldırmış “Ben Halifeniz Yezid’e biat etmediğim için kanımı helal biliyorsunuz. Fakat bu bi yaşındaki çocuk masumdur.. Hususiyle sizin peygamberiniz torunudur ona olsun acıyıp bir yudum su veriniz.”

Ömer, en ünlü nişancısı Harmela’ya “sustur şunu” diyerek Hüseyn’i işaret etmişti Ali Asgar’ın beyaz bebek boynu güneşaltında pırıl pırıl parlıyordu ve ok bebeğin boynunu deldi ve öteden çıktı.

Hüseyn acılar içine “Sağ kalan tek oğluma iyi bakın” diye vasiyet etmiş, ortaya çıkmış karşısına çıkan iki kişiyi yere seren Hüseyn bi aralık Fırat’a yönelmiş, düşmanlar bu arada çadırlara saldırmışlar feryatları duyan Hüseyn geri dönmüştü, kimse karşısına çıkamıyordu..

Ömer yine Harmela’ya emir vermiş tereddüt ettiğini görünce bağırmış:

“Ya Harmela, bi yaşındaki çocukları öldürmekten çekinmiyorsun da Hüseyn’e ok atmaktan mı korkuyorsun?”

Harmela’nın attığı ok Hüseyn’in tam ağzına girmişti, bunu başkaları izlemiş kana susayan zalimler mızrak ve kılıçlarla Muhammed’in torunu Hz. Hüseyn’i yere sermişlerdi, Şimr adlı Yezidi hançerini boynuna dayamış bakışlarını görmemek için başı arkadan kesmişti tarihler bunu 12.10.680 Cuma diye gösterir...

ALEVİLER VE BEKTAŞİLER İÇİN

KUTSAL AD HASAN HÜSEYİN’DİR..

“Hüseyn’in de yapılıdır odası

Daim Haktan gelir onun gıdası

Dal boyunda nazar kılmış dedesi

Su içmeyip şehid olan Hüseyn”

Pir Sultan Abdal

Alevi canlar oğullarına çoğunluk Hasan Hüseyin adı verirler ve o Hasan Hüseyin’ler Hasan Hüseyinlerin acı yaşamlarının öykülerini dinleyip büyürler, cemlerde onlar için de göz yaşı dökerler. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’in yaşamları dürüstlük, doğruluk, kadına saygı, insanları çıkarsız sevmek, topluma daima yararlı olmak ve nice yücelikler, onların kutsal adlarını taşıyanlar bunlarla adam gibi adamdır, ekleyelim namus baş tacıdır, vicdanlıdır, fakire el uzatır, konu komşu hakkı asla yemez, onlara sevgiyle bakar tüm insanlara baktığı gibi.. Aksi olanlar “yol düşkünü”dür ki bu en büyük cezadır.

Salt Aleviler koymaz Hasan Hüseyin adını, ama onlar Hasan ve Hüseyin’in kim olduklarını bilmeden büyüyüp topluma girerler. Aralarında insan sevgisi olmayan, vicdandan yoksun, acımasız, yüzsüz, korkak, emir kulu yürekli olanlar da çıkar neylensin..

Bir okurum Hasan ve Hüseyin için bilgi rica etmiş, yedinci baskısı hazırlanan “HÜ DOST” adlı kitabımdan zar zor bu hale getirebildim..

O gidişte Hz. Hüseyn’den sonra Hz. Hasan ve Hz. Ali’yi ziyaret ettik. Bol bol süper 8, bol bol fotoğraf zengini olarak dönmüştüm Bağdat’a..

Nazım Mustafa can mı ? Irak savaşında şehit oldu..

Antalya Geyikbayırı Köyü,

7 Ağustos 2013.

Kaynak : Aydınlık Gazetesi