Ve haince, alçakça yakılanlardan birisiydi babası Metin Altıok. Kocaman olmuş, bir bilim yuvasında ekmeğini kazanan kızı en kısasından “hiç babanız yandı mı” diyordu ve bu “sakıncalıydı”!
Ya 1978 sonu, ya 1979 başında Ankara’da evdeyiz.
Aşık Feyzullah Çınar, can-ı yürekten avazlıyor Çamşıkı havalarını... Şair... Ressam. Gönül adamı... Felsefeci... Devrimci... İnanmış bir yiğit... Acıyı bal eyleyenlerden Metin Altıok... Eşi Füsun Akatlı ile.
(Başbakan duymasın, taa o yıllarda masamızda rahmetli Tekel’imizin ürünleri sebil idi; bin şükür bugün de sayenizde gavur Tekeli var!)
Sofrada saz susuyor felsefe üzerine tartışmalar sürdürülüyor Füsun Akatlı’dan. Yeni görüşler... İnatlaşmalar şişeler dolusu.
Sevgili Metin, tedirginlik içinde. Bardağıboş... Yani artık yeter istikamet ev demek istiyor... Fırsat buldukça “Füsun, çocuk evde” diyor. Sonunda bu çok arttı Metin can "ben eve gidiyorum” dedi kalkıp gitti...
Füsun’u geç vakit yatırdığımız yatağında bulamadık, onları bigüzel toplayıp sabah erkenden gitmiş.
HEY MADIMAK... MADIMAK!
Ezilen, horlanan, boş laflarla oyalanan Alevi-Bektaşi topluluğunun da sevdalısıydı bu yüzden Sivas Madımak Oteli’ndeydi.
Ne mi oldu? İnsanlıktan asla nasibini almamış, inançlara saygısız, gözlerini kan ve alçaklık bürümüşler Metin’i de yakıp şehit ettiler!
Acımdan yazı yazamadım, ama kocaman bir resim yaptım "37 Akgüvercin”. Çeşitli kırmızı zemin içinde orasından burasından yanan ak güvercinler. Yukarı bölüm duman karası, altta yanan bir saz sapı. Bu çalışmam Pir Sultan Abdal Derneği Çankaya Şubesi’nde armağanım. CumhurbaşkanıSn.Demirel sergimdeki bu çalışmama uzun uzun bakıp “Allah bir daha böyle bir acı yaşatmasın” demişti.
Sergi için son gidişimizde anıtımsı bir mezarlığı ziyaret ettik. Yukarıdan aşağı yere doğru bakarken tek tek fotoğraf da çekiyordum, kimi zaman gözlerim ıslanıyordu, bunlar yakın can doslarımdıerkek kadın.
İMDADIMA BİR ŞAİR YETİŞTİYDİ...
2004 yılında Günizi Yayınları’ndan 1944-2003 yıllarımı içeren 800 sayfalık anı-mektup kitabım yayınlanmıştıaynı zamanda ispatlı şahitli bir belgesel... Yazarken inanın kahroluyordum yer yer, ne kadar sevdiğim varsa, artık yoklardı... Öldü demeye elim varmıyordu... İmdadıma sevgili Metin yetişti...
AZICIK YAZAYIM...
Annem... Babam. En büyük ağabeyim. Saif Faik... Orhan Kemal... Rifat Ilgaz... Şair Halim Güzelson. Hocaların hocası Çallı İbrahim’den iki yıl sonra Bedri Rahmi hocam da... reAkademi. Hüsamettin Bozok... Yaşar Nabi... Can Yücel... Azizim Aziz diye seslendiğim, yazdığım Aziz Nesin... Oktay Rifat... William Saroyan... Cihat Burak... Burhan Felek... Abidin Dino... Savcı Doğan Öz... Orhan Peker... Prof. Kemal Fikret Arık... Kasım Gülek... Doğan Avcıoğlu. Kemal Aydar.... Cahit Irgat... Bülent Ecevit... Nevzat Üstün... Samim Kocagöz... Nuriye Öğütçü... Elif Naci... Hasan Amca... Ümit Kaptanoğlu... Orhan Eyüboğlu... Musa Anter... Besteci, orkestra şefi ağabeyim Nedim Otyam. Falih Rıfkı Atay...
Bunlar 235. sayfaya kadarı! Ve 235. sayfanın yarısında bir şiir:
EVDE YOKLAR
Durmadan avuçlarım titriyor,
İnliyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar
Evde yoklar
Dolanıp duruyorum ortalıkta,
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam
Kimi zaman gardayım.
Yanımda bavulum, yılgın bir ihtiyar,
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar
Bekliyorum bir kapının önünde
Cebimde yazılmamış mektupla
Bana karşı ben varım
Çaldığım kapıların ardında
Ben açtım, ben girdim,
Selamlaştık ilk defa...
Artık “Evde yok”lardan “Metin Altıok”un çok ama çok sevdiğim bir şiiri, bana sevdiklerim, saydıklarım için “öldü” dedirtmeyen... “Evde yoklar” dedim kitap boyu...
“PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ MAMAKŞUBESİ, BELEDİYE TARAFINDAN MÜHÜRLENDİ”
Artık bunlar eski deyimle “ahval-i adiye”den mi sayılır oldu?
Bunlar bitmez hele, şu AKP döneminde!
Kesintilerime bakıyorum:
“MADIMAK’TA POLİS MÜDAHALESİ"
"… Alevilerin Madımak Oteli’ne 'Utanç Müzesi' tabelası asmasına izin verilmedi. Polis eylemcilere parti üyelerine gaz bombaları ile saldırdı.
Pek çok ilden gelen Alevi örgütleri ve siyasi parti üyeleri, Alibaba Cemevi’nde toplanarak Madımak Oteli’ne doğru yürümeye geçmişti. On binlerce kişi, 18 yıl önce bugün Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen 33 aydını anmak ve AKP’nin 'Bilim ve kültür Merkezi' yaptığı Madımak Oteli’ne 'Utanç Müzesi' tabelasını asmak istiyordu.
Sivas Valiliği’nin otelin önünde eyleme izin vermeyeceği açıklaması üzerine, bugün otelin çevresi ve çıkan tüm yollar polis barikatı ile kapatılmıştı.
On binlerce kişi Madımak Oteli’ne yaklaşınca polis barikatı ile karşılaştı.
Kortejin en önünde bulunan aileler, barikat açılarak içeri alındıktan sonra diğerlerinin geçişine izin verilmedi.
Kitlenin barikata yüklenmesi üzerine polis gaz bombaları ile müdahale etti, eylemciler polise ellerindeki şişeleri atarken kısa süreli çatışma yaşandı…”
Haber sürüp geliyor!
EVDE KALAN O ÇOCUK…
Gün geldi 2011 yılında bir yazıyazdı “hiç babanız yandı mı?” (Baba yanmadı, yakıldı!)
Zeynep Altıok Akatlı DoğuşÜniversitesi çalışanıydı. Sivas katliamı ile ilgili yazdığı ve bazı görüşleri sakıncalı bulunduğu için işinden uzaklaştırıldı!
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Belediye tarafından mühürlenir… Madımak'ta yakılanları anma için toplanan büyük kalabalığa polis izin vermedi... Arbede çıktı... Polis gaz bombaları kullandı...
Ve haince, alçakça yakılanlardan birisiydi babası Metin Altıok. Kocaman olmuş, bir bilim yuvasında ekmeğini kazanan kızı en kısasından “hiç babanız yandı mı” diyordu ve bu “sakıncalıydı”!
Polis gaz bombası atar... Barikatlar kurar... Belediye bir inanç yuvasını mühürler... Madımak Oteli AKP’ce asla Utanç Müzesi yapılmaz...
Zeynep Altıok da “hiç babanız yandı mı?” dediği için işinden atılır, peki bu da gaz bombası sayılmaz mı?
Antalya, Toroslar Beydağları, Geyikbayırı Köyü, 18 Ekim 2011
Kaynak : Aydınlık Gazetesi