Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

“İSTANBUL’U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI” (Orhan Veli)

12.10.2012

Beyoğlu, ara sokakta “Mösyö Lambo”nun dem yeri. Mösyö Lambo ispirto ocağını yaktı, tenekeyi koydu, üzerine de mezemiz çirozları.

Orhan ağabey (Veli) yine dalgın, ressam şair canım Metin Eloğlu, Orhan Veli’yi işaret ediyor ve Orhan ağabeyle göz gözeyiz, kırılır mı hiç, ‘bir yudum al’dan alıp avazlıyorum:

“Ah mezar arasında harman olur mu/ Ah mezar arasında harman olur mu/ Kama yarasına yavrım derman olur mu/ Kâzımım aslanım yavrım nerelerde yatıyon/ Kaytan bıyıkların yavrım al kanlara batıyor...”

Hep böyle olur, bu türküyü çok seviyor Orhan Veli, nedeni ne bileyim, elinde sigarası yine bi hoş sessizce sokağa çıkıyor, bir süre sonra yine sessizce gelip tünüyor yerine, Mösyö Lambo’nun meyhanesi en fazla on kişi alır, yeni müşterileri pek azdır...

Diyaliz aygıtlarının kendine has sesleri, tv çalışmıyor, sırt üstü yatarak dört saati yenme savaşındayım.

“İSTANBUL’U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI”

Kavilleşiyoruz Orhan ağabeyle Metin’le, üç gün sonra buluşacağız.

Teğmenken vatan toprakları(!) Yemen’e giden İstanbullu Vasıf İbrahim (Kuruçeşme) iki yılı İngilizlere tutsak yıllarca Yemen’dedir ve ulaşabilen mektupları bir ay sonra Yemen’dedir, ne ki verem olan eşini bir gün önce toprağa vermişler, içim acısa da babama takılıyorum, tıpkı Türk filmi baba diyorum, gözlüklerinin ardında acı duruyor, “öyle” diyor... Yine Yemen... Yemen de vatan (!)

Birbirlerini görmeden everirler büyük zabitanlar Konya Beyşehir Göçü köyünden Kolağası Ali’nin dul evladı Naciye ile, Naciye şehit eşinden oğlu Mehdi ile baba evindedir, şimdi yeni yuvasında. Zabit ağabeyi İmam Yahya kuvvetlerince yakalanır uçurulan kellesi kılıç ucunda San’a sokaklarında dolaştırılır, ablası Zülfiye evli değildir. Barış gelende Hüdeyde limanından kalkan Alman Baron Bek vapurunun arkasından genç bir kadın elinde bohçası ağlamaktadır, evli olmadığından İngiliz bırakmaz Zülfiye’yi, bir başına boydak kalakalır orada! Kızıldeniz’in ortasında Naciye bir oğlan doğurur doktor Nedim’in yardımıyla ve adı konulur oradakilerce “Nedim Vasıf Bahri Baron Bek”

Eczacı zabiti bu kelli anavatan topraklarındadır, savaşta.

Cepheden bir aralık yuvasına uğrayabilen Vasıf, Naciye’nin doğumunu da sağlar. Bursa düşmandan kurtarılmıştır, oğlunun adını koyar Nusret Kemal, koşar cepheye.

Eczacı Binbaşı Konya 2.Ordu’dadır, yeni doğan kızının adı Sevim’dir ve yorgun savaşçı emekli olmuş, doğduğu İstanbul’a dönecekken, Aksaray Vilayeti’nden gelen bir heyet, başsız olan Hususu Muhasebe’nin eczanesini “al” derler “çalıştır öde borcunu“. Halk Eczanesi. Halk adını koyar “Koca Vasıf”.

1926’da Kur’an’ın kapağına yazar “19.12.1926 bir oğlum oldu adı Fikret Vesim”... Üç yıl sonra bir kız daha adını koyarlar Neşecan...

Koca Vasıf, Yemen’i anlatır ara sıra. Yemen San’a’ya gelen Miralay İsmet hastalanmış, diyare olmuş, sıtması da varmış, ilaçlarını hazırlar, çadırda iğnelerini de yaparmış. İsmet dediği de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün en yakını Cumhurreisimiz İsmet İnönü! Koca İsmet Paşa yani, olacak iş mi?

24 TEMMUZ 1942 AKSARAY’DAYIM GÖZLERİM KAPALI

Garp Cephesi Kumandanı, Lozan kahramanı, Başvekil ve şimdi Reisicumhur Hazretler İsmet İnönü Adana’dan Ankara’ya geçerken öğle yemeğini Aksaray’da yiyecekler, evimizde hummalı bir faaliyet var, tabii en başta “Haççanım teyze”nin su böreği tepsi tepsi, sofra hizmetlileri Sevim ablam ve arkadaşı Fazilet.

Cumhuriyet yapılarından Vali Konağı, şimdi Kaymakam evi, sofra hazır, elimde Halkevi Başkanı Koca Vasıf’tan aldığım fotoğraf makinesi “bak bu halkın malıdır bir yerini kırarsan ben de senin kafanı kırarım”. İnönü’nün ilk fotoğrafını çekiyorum, nereden nasıl bilebilirdim yıllar içinde sayısız fotoğrafını çekeceğimi, fotoğraflarımızın çekileceğini?

Mutfakta su böreği tıkınıyorum, Koca Vasıf çalışanlara komutlar veriyor ve beyaz elbiseli yaver giriyor içeri, ona yemeklerden emin olma falan gibi şeyler söyleyince yaveri biraz iterek “Ben Paşa’yı zehirlemek isteseydim Yemen’de çadırda zehirlerdim, siz lütfen sofraya buyurun” diyor, suratından bilirim tepesi atmış!

Böreği işaret edip “Paşam bir parça daha almaz mısınız?” Deyince Paşa anında yanıtlıyor:

“Yiyeyim de sana döneyim eczacı bey” ve iyi kilolu Koca Vasıf’tan anında yanıt “Ne yapalım Paşam sivil hayat böyle yaptı...”

Derken askerlik muhabbeti başladı, sonunda söz geldi Yemen San’a’da çadıra dayandı... Muhabbet kızıştı sonuç İsmet Paşa’dan:

“Vasıııf tamam sen o zaman tığ gibi delikanlıydın!”

Kalbim durayazdı, babam yalan söylememişti, tutayım dedim tutamadım çişimi, azıcık kaçırdım!

TBMM’Yİ DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI

Paşa, etrafında senatörler, milletvekilleri oturuyor ve “gel” diye işaret ediyor, ısrarla yanına oturtuyor “yak bir sigara” komutu veriyor, yakmayınca da sinirleniyor yineliyor sertçe “sağır mısın” diyor, etraftan “yak yak” diye, Yeni Harman’ı yakıyorum ellerim titreyerek,”üfle” komutu veriyor, evet kalbim duracak Paşa’ya doğru üflüyorum, Paşa sevinç çığlıkları atıyor “üç günüm kaldı” diyor; anlaşılıyor , Paşa siğaraya bir hafta ara vermiş yine... Paşa da Yeni Harman’cı.

Dört beş gün sonra aynı yerde, yine yanına oturtuyor ve sarı paketten bir Yeni Harman çekip veriyor... “Paşam bu ne?”“Püf karşılığı kardeşim!”

Hiç öğrenmedi, Mülazım Eczacı Vasıf İbrahim’in (Kuruçeşme) oğlu olduğumu. (Meraklısına not: Ayrıntısı “Şu Bizim Gazipaşa ve İsmet Paşa’lı Yıllar” kitabımda.)

ANKARA SIHHİYE’Yİ DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI...

Atatürk Lisesi’nden Cebeci’ye gidiyorum yemeğe, hınca hınç dolu otobüsün kapısına asılıp, Sıhhiye Durağı biraz kalabalık, tanıdık bir yüz gazetelerden Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, lisede başka bir şubede Can Yücel’in babası... Sorusunu yanıtlıyorum, ertesi gün otobüste oturuyorum, o hatta ek yapılmış.

Azerbaycan’da hastane hemşirelerine “Şefkat Melekleri” diyorlar.

İstanbul Avrupa Diyaliz Merkezi’nde sırt üstü yatıyorum gözlerim kapalı, seviyorum bu seslenişi, bir Şefkat Meleği oynatabildiğim sol kolumdan tansiyonumu ölçüyor ve yine Ankara Hasan Ali Yücel’in evi... Can, Güler’le evlendi, düğün fotoğrafı çekilmez mi? “Nerede” deyince Can salona açılan bir kapıyı açıyor, burası tuvalet! Klozete oturup Güler’i de kucağına alıyor, başlıyorum çekmeye ve sol kulağımda bir ses, ne olduğunu soruyor bakmadan “düğün hatırası” diyorum “Allah Allah”ı duyunca dönüyorum, karşımda unutulmaz hizmetlerin, güzelliklerin sahibi o yüce insan, Hasan Ali Yücel!..

KOPENHAG’I DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI...

Büyükelçimiz Onur Öymen, saygın eşi, “Dokuma Sanatçısı Filiz Otyam, ressam Fikret Otyam Sergisi”nin açılacağı oteldeki galeriye gidiyoruz kırk kilometre ötede! Filiz’in isteğim üzerine Ankara’dan aldığı düz siyah kadifeden diktirdiğim takım elbisem var üzerimde, sergi çok kalabalık, bir aralık popo tarafından soğuk geldiğinin ayrımına varıyorum, çaktırmadan sağ elimle yokluyorum... Korkunç bir şey, dört parmağım tenime değiyor! Artık iki elim arkamda! Filiz’i görünce “çaktırmadan bak” diyorum, yanıt”aaaaaa”.

Büyükelçimiz sevgili Onur Öymen bir Büyükelçiyle tanıştırıyor, elini sıkar sıkmaz iki elim arkada, Onur biraz şaşkın, baş başa kalınca ona da baktırıyorum, kocaman bir “aaaa” da ondan! Eller arkada “vukuat” vermeden rezidanstayım... Pantolonu getiriyorum aşağıya, birlikte bakıyoruz, ortadan iki parmak sağda altı yedi santim erimiş, oysa bu ikinci sergi giyişimdi.

Dönüşte Sakıp Sabancı’ya gönderiyorum öyküyü anlatıp, müzelerinde münasip bir yere koymaları için! Rahmetli Sakıp ağa “Gardaaaaşım”lı bir mektup salıyor, inceletmiş, dokumacı Filiz meğer perdelik kadife almış! 10 pantolonluk kadife geldi, terzime götürdüm, daha önceki parça terzinin defterinde, hay Allah, Sakıp ağa da yanlışlıkla perdelik kadifeden göndermemiş mi!

KUVEYT’İ DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI...

Büyükelçimiz canların canı Afganistan Kabil’den tanışım Kaya Toperi ve Kuveyt Devlet Bakanı Al Rashet, o muazzam “Natıonal Art Galery” salonunda Filiz Otyam Özgün Dokuma, Fikret Otyam Resim” sergimizi açtılar.

Ve o gün yirmiden fazla emeğimiz satıldı, ertesi gün bir tane bile satılmadı, çünkü İran-Irak savaşı başlamıştı top seslerini duyuyorduk... Çok su içmeye başlamıştım, telaşlanan Büyükelçi Toperi can, en ünlü hastanesine götürdü. Sonuç: ressam şeker hastasıdır!

MOSKOVA’YI DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI...

Atatürk’ümü ölesiye severim, Abraham Lincoln, Lenin de sevdiklerimden...

“18 Eylül 1978

Ünlü Türk Gazetecisi, yazarı ve ressamı sayın Fikret Otyam, çok değerli bir bağış olan V.İ.Lenin’in portresi için içten teşekkürlerimizi kabul etmenizi rica ederiz. Bu yapıtınız bütün ülkeler emekçilerinin önderi, Büyük Ekim Sosyalist Devriminin esinleyicisi ve organizatörü, dünyada ilk işçi- köylü devletinin kurucusu Vladimir İliç Lenin’e Türk halkının sevgisi ve derin saygısının bir kanıtıdır. Müzemizin salonlarında sergilenen yapıtınız sayısız Sovyet ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

Lenin portresinin tarafınızdan yapılmış olması SSCB ve Türkiye arasındaki dostluk bağlarının daha da sağlamlaştırılmasına yardımcı olacaktır.

Lenin Merkez Müzesi Drektörü

O. Krivoşeina”

Müzeyi gezenlerden can dostum sevgili Oktay Akbal’ın yazısını okurken ağladığımı neden saklayayım?

San Fransisko’da martılar beslediğimiz, Amerika maceralarımızdan birisini anlatan ve bu cana ithaf ettiği “Servantes Şatosu” öyküsünün de yazarı o bin yıllık dost...

İKİ KONUĞUMU DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI

Ankaralıyım artık, evimizde gepegenç iki konuğum var, Hukuk Fakültesi’nden Doğu Perinçek ve arkadaşı Ela... Bir dergi çıkaracaklarmış, yardımcı olmamı istiyorlar olunmaz mı ve bu sarsılmaz bir dostluğun başlangıcıdır...

Kimi hastalar homurtularla bigüzel uyuyor...

“Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)

Genel Merkez Necatibey Cad.22/19

Sıhhıye/Ankara

6.2.1980

Değerli Filiz ve Fikret Otyam

Genel Kongremiz telgrafınızı büyük bir sevinçle aldı. Satırlarınız bize büyük bir güç verdi sağ olunuz.” Diye başlayan uzun bir mektup. İmza: Doğu Perinçek

MEHMET YATIRILMIŞ, KAYTAN BIYIKLARI AL KANLARA BATIYOR

TİKP’li delikanlı Mehmet Çetin’i kahpece vurup öldürdüler Pazarcık’ın Demirciler köyünde, iyi bilirim oraları, fotoğraf makineleri, teyp kasetleri hemen oradayız yaşam yoldaşım Filiz’le, neden mi? Kanı yerde kalmasın diye! Korkunç bir insanlık suçu, hayınlık, alçaklık. Her şey bol fotoğrafla gazetem Cumhuriyet’te... Peşi bırakılmadı, adetimdir... Başkan Doğu Periçek’in ilgimizle ilgili yazısı, onurumuzdu.

...UNLU SAIR ORHAN VELI OLDU

Bu bir akşam gazetesinin sekiz sütun manşeti, “ü”ler “ş”ler “i”ler matriste yapılır aceleye gelmiş yapmamışlar..

Bu eller de yardım etti toprakladık, boğaz içinde bir garip Orhan Veli’yi...

GERİSİ Mİ?

Silivri 5. Ordu sayfa 110 da...

Yüklü geçen bu hafta canım eski bir yazımı özlemişti, özlem giderdim, Aydınlık 26 Nisan 2009’daki yazımla.

“ATATÜRK GİDİYOR ‘EVLİYA’ GELİYOR”muş!

Bunun marifetlisi soyadı da Aydın olan Siirt Valisi, haftaya görüşmek üzere...

Kaynak : Aydınlık Gazetesi