Fikret Otyam’ın Anadolu’ya olan “kara sevdasının” doğuşuna şahit oldunuz mu?
Cumhuriyet gazetesi okuru olarak 1974 yılında Fikret Otyam’ı şahsen tanıdığımda o zaten çoktan doğup büyüdüğü Anadolu’ya sevdalıydı. Aksaray’da 1926 yılında doğmuş çocukluğu ve gençliği babası Vasıf beyin eczanesinde geçtiğinden halkı yakından tanımıştı. Yoksulluklarına, çaresizliklerine çocuk yüreğiyle isyan ederek büyüdü, pazaryerinde yoğurt satan Alevilerin Kürtlerin dışlanmasını kendine dert edinip yaşamında doğrunun, eşitliğin, haklının peşine düşmeyi seçti . Bu seçimi bence onu mesleğinde aslında mesleklerinde demek daha doğru olur başarıya götürdü.
Biliyorsunuz Fikret Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim bölümü mezunu. Sayıları 40’ı aşan kitabı, sayısız resim ve fotoğraf sergileri, çeşitli başarı ödülleri olan bir sanatçı.
Ressam, gazeteci ve yazar kimliklerinden hangisini daha çok benimserdi veya ön plana çıkarırdı Fikret Bey?
Ona çok sorulan bir soru; ayırt etmediğini amacına hangisi uyarsa onu hatta bazen birkaçını birden seçtiğini söylerdi.
Sizce Fikret Otyam’ın Türkiye için önemi neydi? Türkiye onu anlayabildi mi?
Ülkemizin zenginliği, çok renkliliği olan etnik köken ve inanç farklılığını 1950’li yıllarda fark ederek röportaj ve gazete yazılarında bu konuları işledi, ilk kez bunların dile getirilmesini sağladı.
Sıkı yönetim döneminde kâh gazetede röportajları durduruldu kâh yazdığı haberler mecliste tartışılarak Meclis soruşturmaları açıldı yanlış uygulamalar değiştirildi veya yersiz yurtsuz göçerlerin Berivan Aşireti gibi yurt edinmesini sağladı. Onlarla Şerafettin yaylalarında birlikte yaşadık, fotoğraflarını çektik; Ankara’da açılışını Bakanlarla yaptığımız sergiler açtık. Sonuçta kışlayacakları siteler yapıldı analar çocuklarını evlerinde doğurdu göçerken yol kenarında değil…
Türk halkı onu çok iyi anladı. Sevenleri takdir edenleri çoktu. 40 yıllık evlilik sürecinde daha önce tanımadığım binlerce konuk ağırladım, mutluluklar paylaştık. Şanslıydı çünkü yaşarken bunları gördü emekleri bir sevgi seli olarak döndü.
Siz de bir fotoğraf sanatçısısınız. Kısaca bize mesleki serüveninizden bahsedebilir misiniz?
Ben 1963-68 yıllarında New York, ABD’de iç mimarlık okudum. Fikret’le evlendiğimizde onun eski başkanı olduğu AFSAD’da fotoğrafçılık öğrencisiydim. İbrahim Demirel ve Fikret’le ortak foto sergilerimiz oldu. Onun bazı röportajlarını fotoğrafladım, Antalya’da basılan Penceremden adlı fotoğraf kitabım var. Ayrıca Gazipaşa’da yaşadığımız yıllarda curfalık denilen tezgahta kendi tasarımım olan ve doğal malzemelerle dokumalar yaptım, sonra köylü kadınlarla birlikte atölye kurdum.
Vakko’yu kuran bay Vitali bu süreçte beni keşfetti! Bütün Vakko ve Vakkorama’larda 25 yıl dokumalarım satıldı, bay Vitali toprağı bol olsun senin yastıklar benim kravatlar Vakkoları ayakta tutuyor derdi. Fikret’in deyişiyle Hitit’den beri var olan el tezgahında dokuma çalışmalarımla ilk kez bir sanatçı tarafından yorumlandı. Tekstil hocaları da buna katılırlar. Yurt içinde ve yurt dışında sergiler açtık tekstilin en önemli müzesi olan Lodz Polonya’da çalışmalarım müze koleksiyonuna üç kez alındı. Bu kış da bazı belediyeler ile dokuma konusunda hocaları eğitmem, onların da öğrenci yetiştirmesi üzerine işbirliği çalışmamız var. İşte böyle hayat devam ediyor.
Hayattayken yapmak istediği ama yapamadığı bir şey kalmış mıydı acaba? Veya yarım bıraktığı bir proje diyelim?
Fikret arkasında yarım bir iş bırakmadı çünkü çok çalışkandı başladığı işi tamamlamadan bırakmazdı. Kırk yıllık diyabet, on yıldan fazla böbrek yetmezliği, görme sorunları eşliğinde geçirdiğimizi yılların sonlarında bir hayali vardı Anadolu’da 50-60 yıl önce gidip yazdığı yerlere tekrar gitmek oraların bugününü yazmak istiyordu sen de fotoğrafları çekersin kitaplar çıkarırız derdi. Hayali gerçekleşemedi kendi deyimiyle halkının gözü, kulağı, sesi olduğu 89 yaşında Hakka yürüdü.
Akademi eğitimine karşın, sürekli akademizmden uzak duran sanatçı, hünere değil içtenliğe, inanca, sevdaya dayalı bir resmin peşindedir. Kendine özgü geliştirdiği resim dilinde sağlam ve içtendir.
Fikret Baba’nın sürmeli gözlere ve keçilere olan ilgisinden bahsedebilir misiniz biraz? Onun resimlerinde çok sık görürüz bu figürleri.
Anadolu’nun çalışkan, cefakâr, suskun kadınları acılarını ancak gözleriyle ifade edebilir ben de onların resimlerini yapıyorum derdi. İlk portrelerinde acı daha belirgindi. Ankara’da bir sergimize gelen can dost Prof. Nezihe Enacar “Otyam, Kızılay’dan geliyorum gençler yürüyor polis gaz sıkıyor yeter artık bu acılar kadınları birazcık güldür” demişti. Fikret de “haklısın hocam” dedi kızların yüzü biraz güldü.
Keçilere gelince Fikret’le evlenip güneye yerleştiğinizden beri keçiler hep bahçemizde hayatımızda oldu. Keçi desen olarak çok güzel; heykel gibi zaten. Bir inek veya tombul koyun çizmek istemezsin. Hele İsviçre cinsi Saanen keçilerimiz bembeyaz çok zarifti genelde de ikiz doğururlardı. Yeni torunlarımız geldiğinde kırmızı giyer onlar kucağında bana poz verirdi.
Fikret Otyam, ülkemizin zenginliği, çok renkliliği olan etnik köken ve inanç farklılığını 1950’li yıllarda fark ederek röportaj ve gazete yazılarında bu konuları işledi, ilk kez bunların dile getirilmesini sağladı.
İşte böyle Çiğdem hanım: Geçmiş güzel günlerimizi andık. Yarın Bodrum’dan Hacıbektaş Nevşehir’e gidiyorum. 8 Ağustos’ta kabrinin başında Hacıbektaş belediye başkanı ile anma törenimiz var. Geçen ay değerli dost Fazıl Say’ın Antalya’da dünya prömiyerini yaptığı Fikret Otyam bestesini mezarı başında ona dinleteceğim, dediğim gibi şanslıydı.
FİKRET OTYAM (1926- 2015) KİMDİR?
1926 Aksaray doğumlu olan sanatçı ilk ve orta öğretimini Aksaray’da okumuştur. Ortaokulda iken Fransızca öğretmeni olan Emekli Albay Lüleci Haşim Bey “Lenduha ayaklı, cama çeken fotoğraf makinesini” sanatçıya armağan etmiş sanatçının resim ve fotoğraf tutkusu bu şekilde başlamıştı. Fikret Otyam lise öğretimini kesintili olarak sürdürmüş, Ankara ve Kayseri de öğrenim görmüştür. Ankara da öğrenci iken gezdikleri müzede öğrencilerden biri Hitit aslanının ağzına tükürmüş tarih öğretmeni bunu yapan kişinin Fikret Otyam olduğunu zannedince ona “Pis Anadolulu bunu sen yapmışsındır“ deyince Ankara’dan ve okulundan ayrılmıştır.
Bu günlerini adı geçen röportajında şu şekilde ifade etmiştir. “Galatasaray Lisesi’ne hazırlık yapılırken Toprak Mahsulleri Ofisi Müdürü’nün tavsiyesiyle kendimi Kayseri Lisesi’nde yatılı buldum… Resim yapmayı çok seviyordum. Kutu boyalarla kontraplak üstüne resimler. Halkevi’nde sergi de açtım. Bir gün Belediye’nin önünde Nevşehir arabası bekleyen bir çocukla tanıştım. İstanbul’da okuyormuş. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi diye bir okulda resim okuyormuş. Bu çocuk, rahmetle andığım Neşet Günal’dı. Akşam babama “Nihayet okulumu buldum” dedim. Hocaların hocası, Çallı’nın atölyesine adım attığımda çırılçıplak bir kadın karşımda duruyordu. Ağabeyler, ablalar gülerek ‘gel, gel’ dediler. Çallı’yla dede torun gibiydik.”
Liseden sonra ise İstanbul’a gelerek Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde eğitime başlar. Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde resim öğretimini ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde almıştır.
Gazeteciliğe 1950 yılında “Son Saat” gazetesinde başlamış ve ömrü boyunca gazetecilik yapmıştır. 1953 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde mezun olmuştur. 1953’te Akademi’nin resim bölümünü bitirdiğinde Falih Rıfkı Atay’ın Dünya Gazetesinde Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Göğüş’ün yardımcısı ve yazarıdır.
Gazetecilik hayatı elli sekiz yıl devam edecektir. (2014 itibariyle). “Son Saat” gazetesinde başladığı gazeteciliğini Dünya ve Ulus Gazetelerinde devam ettirmiş daha sonra Cumhuriyet Gazetesi’nde sürdürmüş uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır. Sol çevrelerle sürekli irtibat halinde olan Otyam sol içerikli yayınlarda sol görüşlü kesimlere hitap eden yazılar yazarak dikkatleri üzerine çekmektedir.
Fikret Otyam, çocukluk yıllarında ailesinin Niğde-Aksaray’daki eczanesinde Anadolu insanlarının hikayelerini dinlemeye başlamıştı. Bir röportajında bu konudan şöyle bahsetmektedir; “Halkımı o yaşlarda eczanede tanıdım. İnanılmaz bir fakirlik vardı. İkinci Dünya Savaşı yılları daha felaketti. Sıtma, uyuz, trahom halkı kırıp geçiriyordu. Dürüstlüğü, insan sevgisini babamdan öğrendim.”
İlk tutkusu olan resim yapmayı hiç bırakmamıştır. Resim onun vazgeçilmeziydi. Tuvallerinde de tıpkı fotoğraf ve röportajlarında olduğu gibi Anadolu insanını resmetti. Akademiden, fotoğrafçılıktan, gazetecilikten biriktirdikleri, Anadolu’ya duyduğu aşkla birleşmiş, Fikret Otyam’ın resimlerinde yeni görsel imgelere bürünmüştür. Fotoğrafla yakaladığı ayrıntılar ve ifadeler resimlerinde yine ifadeci bir anlayışla ortaya çıktı. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resim öğretileri, Anadolu-Batı sentezi aktarımları onun fotoğraflarında lekeci üslupta, resimlerinde benzer bir anlayışla insan duyarlılığı ve Fikret Otyam’ın kişiliği ile birleşmiştir.
Fikret Otyam, Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanınmış, bu röportajlarını çok sayıda kitapta toplamıştır…
Doğu Anadolu halkı ve Kürtler konusunda da özgürlükçü düşüncelere sahip olan Fikret Otyam Doğu Anadolu’ya sık sık gitmiş, orada pek çok türkü derlemiş ve röportajlar yapmıştır. Derlediği türküler özel arşivlerindedir. Söylediğine göre de pek çoğu gün yüzü görmemiştir.
Resimlerinde Anadolu motiflerinin sık sık kullanılıyor olması hocası Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ndan aldığı eğitim ve sanat anlayışı sebebiyle olmalıdır.
Resimlerinde keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak sık sık kullanmaktadır. Anadolu’yu, insanlarını, hayvanlarını, bitkilerini ve mahalli unsurları işlemeyi seven bir ressam olarak dikkat çeker.
Resimlerinde göz figürleri üzerinde özellikle durmuş gözleri iri ve dikkat çekici olarak betimlemiştir. Fikret Otyam’a göre “Dünyada üç tane güzel göz vardır. Birincisi; doğu Anadolu kadını gözü, ikincisi; eşek sıpası gözü ve üçüncüsü, ceylan gözü.” Ressam iri gözlü Anadolu kadınlarının resimlerini yapmış, gözleri iri olarak betimlerken burunları ve ağızlarını küçük olarak betimlemeye gayret etmiştir.
Akademi eğitimine karşın, sürekli akademizmden uzak duran sanatçı, hünere değil içtenliğe, inanca, sevdaya dayalı bir resmin peşindedir. Kendine özgü geliştirdiği resim dilinde sağlam ve içtendir. Resimlerinde uzun, çileli yolculuklardan, yiğit ve mağrur insanlardan destansı bir anlatımla söz eder…
Anadolu sevdasının bu denli naif anlatımı Fikret Otyam’ın, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan aldığı resim işleyişinden kaynaklanır. Sanatçının akademik resim öğrenimi, renklerinde, konularında ve naif anlatımında bağlandığı geleneğin bir göstergesidir. Anadolu’nun çeşitli yerleri, dağlar, kar altındaki köyler, genç kadınlar, onların rengârenk kıyafet ve başlıkları, soru sorar gibi izleyene kocaman bakan gözleri, dağ keçileri, Harran Ovası, Fikret Otyam’ın en çok işlediği konulardır.
Olaylara insandan yana bakan, her canlıya saygı duyan, yoğun boya katmanları ile tuvalini donatan bir halk aşığıdır. Önce kalemi, sonra fırça ve tuvaliyle insanın peşine düşmüştür Fikret Otyam. Özentisiz, taklitsiz, kuvvetli bir görme ve algılama gücüyle, zaman zaman durağan, zaman zaman hareket halindeki tuvalleriyle, bir uçtan bir uca beyaz, ya da simsiyah hareli atlarıyla, yalın ve sevecen tarzı Fikret Otyam’ı “O” yapan en önemli özellikleridir.
Zaman zaman doğaya Türk halk resmi geleneğine göndermelerde bulunduğu resimlerinde, destansı biçemi çağdaş bir mit oluşturur. Önceleri resimsel bir fon olarak kullandığı doğa, sonraları doğrudan ve yoğun bir resimsel kimlik kazanır. Beyazların egemenliğinde, keçi ve insan gruplarının lekeci bir anlayışla yer aldığı son dönem resimlerinde bir doğu-batı sentezi belirginleşir.
Büyük kent insanlarının özellikle aydınlarının, üniversite çevrelerinin gözleri önüne serdiği Anadolu gerçeklerinin dramatik kesitlerini, trajik yönlerini ortaya koyduğu eserleri ile birçok sergi düzenleyen Otyam, resimlerinde, popülizme düşmeden toplumcu ve gerçekçi bir dünya görüşünü temel alarak kurduğu estetik ile gerçekçi ve hümanist bir bakış açısı yaratır. Kullandığı teknik, biçim, öz, renk skalası tam bir uyum içindedir, eşyanın doğasına uygun, albenili, düşündürücü ve kendine özgü bir anlayışla eserlerini resmetmiştir.
Böbrek yetmezliği nedeniyle bir süredir tedavi gören Fikret Otyam Antalya’da 8 Ağustos 2015’te yaşamını yitirdi.
5. Antalya Akra Caz Festivali, dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın, 17 ve 18 Haziran tarihlerinde gerçekleştirdiği iki muhteşem konserle sona erdi.
Fazıl Say’ın “Portreler” ismini verdiği, Fikret Otyam, Ahmet Say, Yaşar Kemal, Yıldız Kenter, Türkan Saylan, Nejat Eczacıbaşı, Şarık Tara ve Tarık Akan gibi alanında derin izler bırakmış ustalar için bestelediği yeni projesinin dünya prömiyerinin de gerçekleştiği konserlerde Fazıl Say’a usta müzisyen Bülent Evcil (flüt) eşlik etti. Konserdeki eserlerin anlatımını ise Yekta Kopan gerçekleştirdi.
Fazıl Say: “Hepimiz Antalya Akra Caz Festivali ile gurur duyuyoruz.”
Fazıl Say: “Hepimiz Antalya Akra Caz Festivali ile gurur duyuyoruz. Böylesine harika bir topluluk karşısında Akdeniz eşliğinde çalmak muhteşem. Bu yüzden ben de,benim hayatımda çok özel yeri olan bu insanlar için bestelediğim eserimin dünya prömiyerinin özellikle burada gerçekleşmesini arzu ettim. Onlara müziğimle şükranlarımı sunarak, kendimce bir hediye vermek istedim.”dedi.
Ayrıca; konser sonrası dinleyiciler arasında bulunan Fikret Otyam’ın eşi Filiz Otyam, gecenin anısına Fazıl Say’a Fikret Otyam’ın Atatürk heykeli (Ankara Ulus Meydanı'ndaki) fotoğrafını hediye etti.
Akra Hotelstarafından düzenlenen, Türk Hava Yolları’nın ulaşım sponsoru olduğu 5. Antalya Akra Caz Festivali, bu yıl IgorButman, Fantine, Moskova Caz Orkestrası, Akra JazzBand, Imany, Deli Bakkal, Kokoroko, Önder FocanGroup, ChinaMoses, Neşet Ruacan Quartet,AntonioLizanaEnsemble, August, KickThe Switch, Afroloji, Onat Murat Trio, Mark Eliyahu, Esra Kayıkçı Band, Bülent Evcil ve Fazıl Say gibi isimleri sanatseverlerle buluşturdu.
Ressam, gazeteci-yazar Fikret Otyam, Antalya'da tedavi gördüğü hastanede 89 yaşında vefat etti. Fikret Otyam, vasiyeti üzerine Hacıbektaş'ta toprağa verilecek...
Böbrek yetmezliği nedeniyle bir süredir tedavi gören ressam, gazeteci-yazar Fikret Otyam (89), Antalya'da yaşamını yitirdi.
Fikret Otyam, son olarak 26 Ocak 2015'te Antalya'daki özel bir sağlık merkezinde girdiği diyaliz sırasında rahatsızlanmış, mide kanaması geçirdiği anlaşılınca Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırılmıştı
Otyam, böbrek yetmezliği nedeniyle bir süredir Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi görüyordu.
''BANA VASİYETİYDİ''
Fikret Otyam'ın eşi Filiz Otyam, eşinin cenazesinin daha önce temelini attığı Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesindeki Hacıbektaş-ı Veli Cemevi'nden salı günü kaldırılacağını belirterek, "Bana vasiyetiydi. 'Oradan kalkmak istiyorum' dedi. Hatta oraya hediye ettiği büyük bir resmi vardı. 'Onun önünden beni kaldırın' demişti" diye konuştu.
Evinde taziyeleri kabul eden Filiz Otyam, gazetecilere yaptığı açıklamada, eşinin önceki gece hastalandığını, terlediğini ve tansiyonunun düştüğünü ifade ederek, sabahleyin ambulansla Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdüğünü söyledi.
''YAPACAĞI RESİMLERİ, YAZACAĞI KİTAPLARI DÜŞÜNEREK GİTTİ''
Servise geçeceklerini düşünürken "durumu ağır" denildiğini belirten Otyam, "Acilde solunum makinesine bağladılar. Yoğun bakımına geçtik. Solunum makinesine bağlanınca, sistemin rahat çalışması için uyutuyorlar. Ondan sonra bizim için iyi olmadı. Yapacağı resimleri, yazacağı kitapları ve haftalık yazılarını düşünerek gitti" diye konuştu.
Otyam, son bir kaç yıldır ömürlerinin hastanelerde geçtiğini, 2015 yılının da aynı şekilde başladığını vurgulayarak, eşinin 40 yıldır şeker ve 20 yıldır da böbrek hastası olduğunu, tansiyon sorunları yaşadığını ve iki kere mide kanaması geçirdiğini bildirdi.
''ÇOK DİRENDİ''
Eşinin yaşama çok bağlı olduğunu vurgulayan Filiz Otyam, şöyle devam etti:
"Çok direndi. Son dakikaya kadar çalışmayı istedi. Son bir kaç aydır çalışamıyordu ama yine üç gün önce plan yaptık. Yatak odasına şövalesini, boyaları yerleştirecektik. Resim yapacağım diyordu. Bu kadar direnmeyle yoğun bakımdan kaç kere çıktı. Yoğun bakımda kalp krizleri geçirdi. Yorgun düştü herhalde. Kitap yazmak istiyordu. Çok kapsamlı bir kitap yazacağım diyordu. Güneydoğu Anadolu'yu kapsayan, daha önce yazdıklarımın özeti olacak bir kitap yapmayı düşünüyordu. Çok daha yapacağım resim var diyordu. Gördüğüm en çalışkan insandı. Hiç boş durmazdı. Sırt üstü yatmak onu mahvediyordu. Resimlerini, tuvallerini koydum baş ucuna. Belki mutlu olur diye televizyon koydum. Ama bakmıyordu."
Koca çınar Gazeteci-Ressam Fikret Otyam, katater ameliyata giderken İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek'in yurt dışı yasağına isyan etti. 89 yaşındaki Otyam, yasağı Türkiye'nin yüz karası olarak yorumladı.
Ameliyat masasında bile aklı Türkiye'nin milli meselesindeydi.
Adınlık Gazetesi yazarı, usta ressam Fikret Otyam suni damarın yarattığı enfeksiyon nedeniyle yeni bir katater uygulaması için ameliyata alındı.
Ancak koca çınar, ameliyatını değil Perinçek'in yasağını düşünüyordu.
89 yaşındaki Otyam, Perinçek'in yasağını Türkiye'nin yüz karası olarak niteledi, kararın bir an önce çıkmasını istedi.
8 yıldır diyaliz tedavisi gören Otyam bin yıllık dostum dediği Yaşar Kemal'e de selam gönderdi.
Haber-Kamera: Merve Demirağ, 15 Ocak 2015
Kaynak: ulusalkanal.com.tr
CHP Lideri Kılıçdaroğlu Fikret Otyam için “Doksana Bir Kala” etkinliğinde, “Bir dönem politik yazılarıyla, bir dönem sanatıyla, bir dönem resimleriyle sanat ve medya dünyamıza damga vuran Otyam usta ile aynı masada olmaktan, onunla aynı havayı teneffüs etmekten onur ve gurur duyduğumu belirtmek isterim” dedi.
Maltepe Belediyesi tarafından düzenlenen, yazar ve ressam Fikret Otyam’ın 89. yaşının kutlandığı etkinlikte, “Fikret Otyam Müzesi” ve “Fikret Otyam Sanat ve Eğitim Vakfı”nın kuruluşu açıklandı
Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Kılıç tarafından Fikret Otyam’a, Fikret Otyam Sanat ve Eğitim Vakfı’nın “Vakıf Senedi” sunulurken, Otyam için doğum günü pastası kesildi. Fikret Otyam, “Bunun adı vefadır. Eğer bireyde vefa yoksa, toplumda vefa yoksa bırakın gitsin kaya dibine. Ben, vefayla yaşadım, beni yaşatan insanların vefası, sevgisi olmuştur. Burada toplandık, güzel bir rüya görüyorum gibi oldu. Sağolun, hoşgeldiniz, ayaklarınıza bin sağlık” dedi.
Maltepe Belediyesi’nce, gazeteci, yazar ve ressam Fikret Otyam’ın 89. yaşını kutlamak amacıyla düzenlenen “Doksana Bir Kala” etkinliğinde, Maltepe’de açılacak “Fikret Otyam Müzesi” ile “Fikret Otyam Sanat ve Eğitim Vakfı”nın kuruluşu açıklandı.
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın ev sahipliğinde Cevahir İstanbul Asia Hotel’de gerçekleştirilen doğum günü kutlamasına, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin önceki Genel Başkanı Deniz Baykal, Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş, İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın, eski DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Fikret Otyam’ın eşi Filiz Otyam, kızları İrep Meliha Bilgiç, Elvan Baransel ve Döne Otyam’ın da aralarında bulunduğu siyaset, sanat ve medya dünyasından çok sayıda kişi katıldı.
Kemal Kılıçdaroğlu, gecede yaptığı konuşmada, bir toplumun yaşam kalitesini belirleyen temel öğenin sanat olduğunu belirterek, “Sanatına önem vermeyen hiçbir toplumun tarihte varlık gösterdiği bilinmiyor. Sanat aslında düşüncenin yoğunlaşması demektir. Bazen bu bir resimdir, bazen bir filmdir, bazen bir karikatür, bazen bir roman, bazen bir öyküdür” dedi.
Fikret Otyam’ı yıllar önce Cumhuriyet gazetesindeki röportajlarıyla tanıdığını dile getiren Kılıçdaroğlu, insanların Otyam’ın fotoğraflarıyla Güneydoğu’yu, bölgeyi, bölgenin dramını, kültürünü tanıdığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, sanatın gücüne ilişkin de şu öyküyü anlattı:
“Alexandre Dumas, romanını yazıyor, Paris’te bir gazetede günlük tefrika halinde yayımlanıyor. Parisliler sabahın erken saatlerinde gazete büfelerinin önünde bekliyorlar, romanın devamını okumak için. Yaz ayları geliyor, Alexandre Dumas gazetenin patronuna ‘Ben tatile gideceğim, dönüşte romanı yazarım’ diyor. Patronu, ‘Olur mu, bütün Parisliler seni bekliyor, mümkün değil. Bitireceksin, ondan sonra’ diyor. Dumas, ‘Bitirmeyeceğim’ diyor. Patronu, Dumas’yı mahkemeye veriyor. Dava görüşülürken, yargıç ‘Sen Parislileri bekletemezsin, romanını bitirmek zorundasın’ diyor. Dumas, bir kağıt kalem getirilmesini istiyor, romanın aktörünün ismini yazıyor, ‘Ayakları titredi, yere düştü ve öldü’, altına son yazıyor ve ‘Götürün yayımlayın, roman bitmiştir’ diyor. Patronu, ‘Ne yapıyorsun?’ deyince Dumas, ‘Ben sana tatile gideceğimi söyledim’ diyor, iznini alıyor ve tatile gidiyor.”
Sanatın bir toplumun yaşam kalitesini belirlediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “O nedenle sanat bir toplum için çok önemlidir. Sanatı olmayan bir toplumu düşünmek zaten mümkün değildir. Düşünceyi yoğunlaştırıyorsanız, bir şiirde bazen her şeyi yoğunlaştırabilirsiniz” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Otyam’ın sanata katkı yapan önemli kilometre taşlarından biri olduğunun altını çizerek, “Bir dönem politik yazılarıyla, bir dönem sanatıyla, bir dönem resimleriyle sanat dünyamıza, röportaj dünyamıza, gazete dünyamıza damga vuran ender insanlardan biridir. 89′uncu yılı dolayısıyla kendisiyle aynı masada olmaktan, onunla aynı havayı teneffüs etmekten onur ve gurur duyduğumu belirtmek isterim” ifadelerini kullandı.
Fikret Otyam adına bir müze açılmasının önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, böylece Fikret Otyam adının kalıcılığını sürdüreceğini belirtti.
- “Güzel bir rüya görüyorum gibi oldu”
Sanatçı Fikret Otyam da “Bunun adı vefadır. Eğer bireyde vefa yoksa, toplumda vefa yoksa bırakın gitsin kaya dibine. Ben, vefayla yaşadım, beni yaşatan insanların vefası, sevgisi olmuştur. Burada toplandık, güzel bir rüya görüyorum gibi oldu. Sağolun, hoşgeldiniz, ayaklarınıza bin sağlık” diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Kılıç tarafından Fikret Otyam’a, Fikret Otyam Sanat ve Eğitim Vakfı’nın “Vakıf Senedi” sunulurken, Otyam için doğum günü pastası kesildi.
Vakfın kuruluş amacı da “Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyini sürdürmesine ve küresel sanat alanında saygınlığını güçlendirmesine katkı sağlamak, sanatçı, araştırmacı, yazar ve gazeteci Fikret Otyam’ın adını yaşatmak, plastik sanatlar ve sanatla ilgili alanlar ile gazetecilik ve fotoğrafçılık öncelikli olmak üzere iyi eğitilmiş ve yüksek düzeyde beceriye sahip küresel çapta aktif insan gücünü yetiştirmek, bunun için eğitim vermek, Maltepe ve Fikret Otyam simgesine, kimliğine ve vakıf vizyonuna uygun bölge içinde ve ülke sathına yayılmış sanat altyapısı gerçekleştirmek” şeklinde açıklandı.
Etkinlikte, gazeteci Nebil Özgentürk’ün Fikret Otyam için hazırladığı belgeselin de gösterimi yapıldı. 20 Aralık 2014 - Cumartesi
Kaynak: http://www.chp.org.tr/?p=168688
Ünlü ressam 89. yaşına "Doksan'a Bir Kala" partisiyle merhaba diyecek
Etkinlikte Otyam'a sürpriz de yapılarak, kendi adına Maltepe'de kurulacak vakfın ve müzenin "vakıf senedi" verilecek. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, Otyam'ı doğum gününde yalnız bırakmayacak.
Maltepe Belediyesi, ünlü yazar ve ressam Fikret Otyam'ın 89. doğum günü dolayısıyla 19 Aralık'ta, Cevahir İstanbul Asia Hotel'de bir etkinlik düzenleyecek. Etkinlikte, Maltepe'de kurulacak olan Fikret Otyam Müzesi ve Fikret Otyam Vakfı'nın projesi açıklanacak. Projeyle ilgili düzenlenmiş olan "Vakıf Senedi" de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç tarafından, Fikret Otyam'a takdim edilecek.
GAZETECİ VE SİYASETÇİLER KATILACAK
Etkinliğe, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, siyasetçi ve gazeteci Doğu Perinçek'in eşi Şule Perinçek, ünlü tarihçi İlber Ortaylı, Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü, gazeteciler Şükrü Küçükşahin, Balçiçek İlter, Nebil Özgentürk ve Özgen Acar, şair Ataol Behramoğlu, müzisyen Fazıl Say'ın babası Ahmet Say, sanatçı Zeynep Karababa, Radyo Ve Televizyon Üst Kurulu (rtük) eski Başkanı Ali Baransel, ünlü mimar ve gazeteci Aydın Boysan, Kayseri Otyam Kültürevi'nden Nazım ve Faris Kılıç, Fikret Otyam Sanat ve Eğitim Vakfı'nın kurulmasında büyük emekleri olan Rıza Küçükoğlu, Maltepe'de kurulacak Fikret Otyam Müzesi'nin mimarlarından Prof. Dr. Cengiz Bektaş, İş Bankası Yayınları adına Ruken Kızıler ve çok sayıda davetli katılacak.
OTYAM BELGESELİ GÖSTERİLECEK
Doğum günü pastasının da kesileceği etkinlikte gazeteci ve belgeselci Nebil Özgentürk'ün Fikret Otyam için hazırladığı 8 dakikalık belgeselin de gösterimi yapılacak. Özgentürk, belgesel gösterimi öncesi Otyam ile ilgili duygu ve düşüncelerini de açıklayacak. Belgesel sonrası Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Kılıç da birer konuşma yapacak.
FİKRET OTYAM KİMDİR?
Ünlü gazeteci, ressam ve yazar Fikret Otyam, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nden 1953'te mezun oldu. Burada ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun öğrencisi oldu. Gazeteciliğe 1950 yılında Son Saat gazetesinde başladı. Daha sonra Cumhuriyet gazetesinde çalıştı ve köşe yazarlığı yaptı. Özellikle Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanındı. Bu röportajlarını çok sayıda kitapta topladı. Emekli olduktan sonra resme ağırlık verdi. Sanatçı, Akdeniz Gazetecilik Vakfı ve Altın Portakal Kültür Sanat Vakfı'nın kurucu üyelerindendir.
Önce başlıkta sorunun yanıtını vereyim! Kayseri'ye 85 kilometre mesafedeki Karaözü Köyü'nün (şimdi Kayseri'nin Sarıoğlan ilçesi üzerinden mahallesi olmuş!) aydınlık insanları, Fikret Otyam ve Fazıl Say'ı ayrı ayrı, davul-zurnayla karşıladı, coşkuyla, içtenlikle, sevgiyle bağrına bastı.
Karaözü serüvenimiz, köyün önde gelen ailelerinden Kılıç'lardan Nazım Kılıç'ın telefonuyla başladı. Aylar öncesinden aradı, 6 Eylül günü için köyde Fikret Otyam Kültür Merkezi'nce düzenlenecek konsere davet etti. Takvimime not alırken içimden, “rastlantıya bak, 6 Eylül bizim Ahmet'in (Say) doğum günü değil miydi?” diye düşündüm. 6-7 Eylül olaylarının yıldönümüne ama yıllar öncesinden (1935) denk geldiği için bu tarihi unutmam.
Sabahın seherinde, Leyla'yla birlikte kapımıza gelen minibüsün ilk yolcularıydık. Sonra kamuoyunda Fazıl'ın “İlk Şarkılar”ıyla tanınan soprano şarkıcımız Serenad Bağcan'ı, Karaözü köylüsünün sevdiği ozanlarımızdan rahmetli Hasan Hüseyin Korkmazgil'in (1927-1984) Cumhuriyet öğretmeni eşi Azime Korkmazgil'i, viyola öğretmeni ve solisti Bediz Kınıklı'yı, TAKSAV'dan Füsun Sarsılmaz, Birgün muhabiri Burcu Cansu ve Evrensel Ankara Temsilcisi Cem Gurbetoğlu'nu topladık, minibüs kadrosunu en son Handan ve Ahmet Say'la tamamlayıp yola koyulduk. Doğrusu sohbetin koyulaşmasından beş saatin nasıl geçtiğini anlayamadık.
Karaözü'nün “Tohum Pınarı” ve Fikret Otyam Kültür Merkezi önündeki küçük meydanına indiğimizde davul-zurna eşliğinde halay çekiliyordu. Taştan yapılmış binanın önünde bizim Metin Yurdanur'un yaptığı, Otyam'ı bu köye ilk geldiği 1962'deki haliyle tasvir eden heykeli dikiliydi.
Kılıç ailesinin evi hemen yukardaydı, yol üzerindeki kazanlarla buranın yerel aşı, “yahnili bulgur pilavı” hazırlanmış, yüzlerce kişiye dağıtılmıştı. Biz de bu ikramdan nasibimizi alıp, biraz dinlenince hemen Otyam'ı sorduk. Aşağıda dut dibinde, gölgedeymiş. Eşi Filiz, büyük kızı Elvan ve damadı Ali Baransel, Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü, İstanbul'dan bazı dostlar oturuyorlardı, hasret giderdik...
Şırıldayarak akan Tohum Pınarı'nın tatlı serinliği arkamızda, eskilerden konuşurken birden davul-zurna gürüldeyiverdi. Belli ki Fazıl gelmişti. Dutun altına sevenlerinin kuşatmasında oturdu. Fotoğraf çektirmek isteyenler, plak imzalatanlar, uzaktan seslenip el sallayanlar gırla gidiyordu!
Konser için Emniyet, MİT ve Jandarma'nın fazla göze batmayacak biçimde ayrı ayrı ama eşgüdüm içinde tedbir aldığını gördük. Nitekim, konserin yapılacağı “Cumhuriyet Pınarı” çeşmesi önündeki büyük meydana geçtiğimizde, Emniyet-MİT ikilisinin sahne arkası, çevresi ve meydanı sıkı gözlem altında tuttuğunu algıladık.
Meydan, tıklım tıklım dolmuştu, çevredeki evlerin balkonları, terasları neredeyse salkımsaçaktı. Arkadaki bir binanın cephesinde, üzerinde beyaz harflerle “Karaözü'nü Fazıl Say” yazılı siyah bir bez asılıydı. Yer gösterdiler, oturduk, hemen arkamızdan Otyam, tekerlekli sandalyesinde, üzerinde Che'nin resmi bulunan kırmızı tişortu, başında mavi şapkası meydana gelince kıyamet koptu. Otyam el sallayarak halkı selamlıyor, çatılardakilerle birlikte yaklaşık 2500 kişilik topluluk alkışlıyordu. Otyam'ı da yerleştirdik, sağında eşi Filiz, Elvan, Ali, Ahmet Say, solunda ben, sahnenin karşısında yerimizi aldık. Kadir Dursun elinde cep telefonu, sahne çevresinin disipline edilmesine yardımcı olurken, bir yandan çekim yapıyordu. Sahne ve ses düzeni, seslendirme konusunda uzman YESA tarafından hazırlanmıştı, dostumuz Yalçın Tuğsavul, yardımcılarıyla bizzat işin başındaydı.
Ağabey Faris ve Nazım Kılıç'ın kısa hoşgeldiniz konuşmalarından anladık ki, bir taşla birkaç kuş vuruluyordu. Fazıl'ın konseriyle birlikte Orhan Kemal, Oktay Rifat ve Orhan Veli'nin de doğumlarının 100. yılında anımsanmaları söz konusuydu.
Fazıl ve Serenad sahneye çıktıklarında meydanda esas kıyamet koptu. Fotoğrafçılara ilk şarkıda çekim izni verilmişti, sahnenin önü zor boşaldı.. Belki de en heyecanlı olanlar çocuklardı. Tertemiz kıyafetli, yüzlerinden zeka fışkıran bir yığın çocuk, ellerinde cep telefonundan tablete uzanan çağımızın geniş teknolojik yelpazesinin ürünleri, hepsi en önde çekim yapmak peşindeydi. Otyam'ın “çökün aşağı” uyarısıyla hepsi yere oturdular!
Fazıl'ın “İlk Şarkılar”ından yaptığı seçki, Nazım Hikmet'ten Metin Altıok'a, Cemal Süreya'dan Yunus Emre'ye, Pir Sultan'dan Muhyeddin Abdal'a, bu yöre için biçilmiş kaftandı. Her parçayı, sunuşu, anlatışı çoşkulu alkışlarla karşılandı. Sağımda Otyam, her parçada ayrı coşuyor, “Yaşa Fazıl” diye bağırıyor, Pir Sultan sırasında boynunda yıllar önce Hacıbektaş'ta armağan edilen ve ogün bugündür hiç çıkarmadığı taşı öpüyor, arada ellerini yukarı açıp gökyüzüne bakıyordu.
Arada fotoğraf çekiyordum. Meydanın sol yanındaki evin terasındaki kalabalığı daha önce resimlemiştim. Ama aynı yeri gösterenler vardı. Bu kez üç genç beyaz bir bez üzerine siyah-kırmızı harflerle yazılmış “Kayseri Emek Gençliği” imzalı yeni bir pankart açmıştı: “Konser iptallerine, Festival yasaklarına cevabımız; bizi de Fazıl Say”... Otyam “Çektin mi, hay yaşa! Bana bunları mutlaka gönder” deyip duruyordu.
Konserden sonra, Orhan Kemal, Oktay Rifat ve Orhan Veli'yi, konuşmalarıyla Otyam, Ahmet Say ve Işık Öğütçü andılar. Bu vesileyle Ahmet Say da 80. yaşının ilk gününü bir meydan dolusu insanın alkışıyla kutlamış oldu.
Bu coşkulu ama hem sunuluşu, hem izlenişi bakımından uygar, insancıl, ağırbaşlı konser tamamlandıktan sonra tekrar Tohum Pınarı'nın üstündeki Kılıç ailesinin terasının yolunu tuttuk. Sırada gene bir ikram ve sohbet vardı. İlk kadehi Otyam'ın “Hü dost” sedasına eşlik ederek kaldırdık.
Fazıl'la fotoğraf çektirmek isteyen çocuklar, gençler, bir yandan ailenin reisinden en küçük üyesine kadar servis telaşı arasında biraz konuşma-dertleşme olanağı bulduk. Fazıl'ı son gelişmelerde, göstermelik değil gerçekten vefa beklediği, dost, arkadaş bellediği, tanınmalarına katkıda bulunduğu, konser olanakları sağladığı kimilerinin sessizliği hayli üzmüştü. “Herkesin gözü önündeki sosyal medyayı bir kenara koy. Bir telefon edip, tavrının gerekçesini açıklamaya çalışan da olmadı mı?” diye sordum. Olmamıştı!
Fazıl'ın uçak için hareket vakti yaklaşıyordu. Otyam, türkülere, davul-zurna sesine doyamamıştı. Önce Zeynep Karababa'dan isteklerde bulundu. Bu mezzo-alto sesten bir türkü, bir semah dinledik. Davul-zurna geldi, terasta biraz yer açıldı, çalındı, oynandı. Ama beni en çok etkileyen köyün müzik öğretmeni Cem Dalak'ın bağlamasından elde ettiği yumuşacık tını ile adını soramadığım genç kızın gene yumuşacık, hafiften ama tertemiz türkü söyleyişi oldu.
Evsahiplerimizle vedalaşıp gitme zamanı gelmişti. Bu uygar, insancıl, aydınlık, şiir-şair bilen, dayanışmacı Karaözü köyünden yüreğimizin bir parçasını orada bırakarak ayrıldık. Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi Karaözü bir Alevi köyüydü. Başlıktaki sorunun yanıtı böylece daha iyi anlaşılacaktır. ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN Yansımalar, 6.09.2014
Kaynak: http://sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/karaozu-nun-aydinlik-insanlari-otyam-ve-fazil-i-nasil-kucakladi/251/
Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi usta ressam, gazeteci ve yazar Fikret Otyam’ı ağırladı.
Saat 15.30’da konferans salonunda başlayan ‘Röportaj Üzerine’ adlı söyleşiye İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. M. Bilal Arık, İletişim Fakültesi öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı. Fikret Otyam ile İletişim Fakültesi öğrencilerini buluşturan söyleşinin açılış konuşmasını yapmak için kürsüye gelen Bilal Arık; “Fikret Otyam gibi değerli bir üstatla uzun zamandır aynı şehirdeyiz, ancak buluşmamız Akil Haber Ajansı’nın ‘Objektifini Yüreğine Takan Çocuklar’ adlı kitap projesi ile oldu. Birkaç öğrenci arkadaşımızla ziyaretine gittik fakat Fikret Otyam’ı diğer öğrencilerimizle de buluşturmak istedik ve fakültemize davet ettik. Hasta olmasına rağmen bu teklifimizi kabul ettiği için kendisine teşekkür ederiz” dedi.
Anılarını anlattı
Fikret Otyam için hazırlanan kısa filmin izlenmesinin ardından Otyam, 1950 yılında başladığı gazetecilik mesleğinde yaşadığı anılarını eşi Filiz Otyam ile birlikte anlattı. Ressam ve yazar kimliğinin yanında özellikle Anadolu ve Güneydoğu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanınan Otyam, her köşesine ayrı sevdalandığı Güneydoğu’nun kendisine kattığı tecrübeleri öğrencilerle paylaştı. Günümüz gazeteciliğini de değerlendiren Fikret Otyam, bundan 61 yıl önce gazeteciliğin geleceği noktayı az çok tahmin ettiğini ifade etti. Öğrencilerin Otyam’a sorduğu soruların ardından ustaya çiçek ve plaket takdim edildi. Yaklaşık iki saat süren söyleşi, katılımcılar ile çekilen toplu fotoğrafın ardından son buldu. 08.05.2014
Kaynak: http://gazetebir.com.tr/haber/buyuk-usta-fikret-otyam-akdeniz-iletisim-de/
Büyükşehir Belediyesi Fikret Otyam Sanat Galerisi, Ressam Erol Kınalı’nın ‘Resimler ve Objeler’ adlı sergisiyle renklendi. Akrilik tablo çalışmalarının yanı sıra değişik materyallerden oluşan sergi 4 Mayıs’a kadar açık kalacak. Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından Antalya’ya kazandırılan Fikret Otyam Sanat Galerisi, 12’nci sergisine ev sahipliği yapıyor. Ressam Erol Kınalı’nın ‘Resimler ve Objeler’ adlı sergisi Antalyalı sanatseverlere merhaba dedi. 21 Mart 2014
Kaynak: http://manavgathaberi.com/resimler-ve-objeler-otyama-renk-katti#more-71564
Fikret Otyam’dan bir günlük eğitim Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı ve Resim Bölümü Başkanı Prof. Sadettin Sarı, AÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Murat Karaöz, doktora ve yüksek lisans öğrencileri ve Halka İlişkiler ve Etkinlikler Koordinatörü Leyla Pamir Kumbul ünlü Ressam Fikret, Filiz OTYAM’ların evine misafir oldu.
Resim atölyesinde konuk olan sanatçılar ünlü ressamdan anılar dinleyerek resimleri hakkında bilgilendiler. Çalışma yöntemlerinden, resimlerindeki esinlendiği olayların çıkış noktasından bahseden Fikret Otyam, evinin duvarlarını adeta sanat müzesine dönüştürdüğü eserleri hakkında bilgi verdi.
Ünlü sanatçının eşi Filiz Otyam’ında dokumaları hakkındaki anekdotları çok ilgi çekiciydi. Prof. Sadettin Sarı, “Sanata emek vermiş, önemli değerlerimizi öğrencilerimizle buluşturmanın ve onların sanat tecrübelerinden faydalanmasını sağlamanın biz akademisyenlerin görevi olduğunu düşünüyorum. Sanattaki farklı bakış açılarını yaşarken, birçok ünlü ressamı ziyaret etmeye devam edeceğiz” diye konuştu. 14.01.2014
Kaynak: http://www.bizimantalya.com/haber-45622-Fikret_Otyamdan_bir_gunluk_egitim#