Fikret Otyam'ın Köşe Yazıları

EY MİLLET DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN AMERİKAN KALKANI YURDUMUZ KÜRECİK DAĞLARINA!

23.09.2011

Ey Kürecikliler Ey! Dağınızın tepesi artık Amerikan toprağıdır. Füze müze kalkan malkan Amerikan toprağı 1200 nüfuslu! Yatıp kalkın Erdoğan'a dua serbest!
Ey Doğu can, Doğu can ne diyorsun?

Çocuk o kadar güzelmiş ki, gerçek adını bırakıp "Güzel” diye çağırmaya başlamışlar.

Malatya’nın Kürecik Bucağı’na bağlı Körsüleyman Köyü’ne gittik ama Güzel’i göremedik neden mi? Altı yedi kardeş iş tutup göçmüşler köyden, okuma tutkunu Güzel’e de davarları gütmek düşmüş... O ise okuma tutkunu, illa okumak dermiş Güzel, ama davarları kim güdecek?

Anası bi gün sırtındaki ot yığınını kapı önüne yıkmış, urganı da yerine asmış.

Gün yıkılana gelen de Güzel yok ortada! Dağlar taşlar, ormanlar aranmış her yer Güzel diye inlemiş. Bir aralık köyün ahrazı (dilsizi) gırtlaktan haykırışta, elleriyle kollarıyla işaret etmede. Gelip bakmışlar ki Güzel anasının urganıyla bir dalda sallanmada!

Ölü güzeli eve alıp getirirler... Kürtçeyle karışık ağıtlar kadınlardan.

Bir zamanlar çok yakınım, hatta evlendirdiğim arkadaşım Körsüleyman’a gitmiş baba ocağına, ta Ankara’dan. Tam da “Kadınlar bizim kadınlar”ın arş- ı alâ’ya yükselen  Türkçe/ Kürtçe ağıtları sırasında, teypini açıvermiş.

Uzatmıyorum, yıllardır ağıtlar da derlerim bu kadar candanını/ içtenini/ yanığını duymadım yaşamadım.

Körsüleyman köyünü bi kez daha görek dedik, arkadaşın dayısının hanesine mihman edildik, duyan geldi duyan geldi... Tertemiz beyaz odalar, duvarlar, meğer “kadınlar bizim kadınlarımız” her hafta beyaz toprakla sıvazlıyorlar her yeri.

Akşam lokmaya buyur edildik, dolular eşliğinde, sazlar/ türküler... Körsüleyman, bir Alevi köyü... Bir zamanlar çok güzel halılar yapılırmış, ufak boy bir armağan bize Che’nin anlamlı yüzü, armağan almak kitabımızda yok, Che ile bakıştık... Birisi dokumanın günah olduğunu işlemiş tezgahlar durmuş! Dokuma sanatçısı Filiz isyan etti, Ankara’ya döner dönmez örnekler göndereceğine söz verdi.

Bi gün kadınlı/ erkekli köylüler ellerinde bidonlar, destiler dağa çıkıyorlar, meğer yeni diktikleri elma, armut kayısı hele kayısı fidelerini sulamakmış bu!.

VE İLLA OKUL İLLA OKUL!

Okulu onlar yaparlarmış, hoca devlet anadan, ama nerede? Çare tükenmez imiş!.

Ankara’ya döner dönmez, sabah saatin dokuzunda, çok sevdiğim bir bakan, Köy İşleri Bakanı Ali Topuz canı arayıp neredeyse tüm insanların fidan sulamalarını anlattım, acaba bir gölet mümkün mü ola? Gelecek yıl bütçesine muhakkak koyacağına söz verdi.

Ankara Notlarımda müjdeyi verdim Körsüleymanlılara ki telefon çaldı arayan Köy İşleri Bakanı Topuz can, bütçede kullanılmayan bir fasıl varmış, gölet için hemen talimat veriyormuş, yazının o bölümü tam müjdeye dönüştü.

İLLA OKUL İLLA OKUL MU?

Güzel’in o gerçekten acılı ölümüyle, tüm olanları içeren ağıtlar eşliğinde bir sesli röportajım 60 dakikalık kasette, acısıyla/ acılarıyla! Bir çocuğun daha intiharı, okula gönderilmediği için!


YIL 195O, AYLIK VARLIK EDEBİYAT  SANAT DERGİSİNİ OKUYAN BİR   EMNİYET  2. ŞUBE MÜDÜRÜ! 

Odasında yaptığı basın toplantısında biz adliye/ polis muhabirleri ayrılırken “siz kalın Son Saat” deyince yüreğim durayazdı!  Nasıl durmasın bunu diyen Necdet Uğur idi 2.Şube Müdürü!

Durdum, önündeki koltuğa buyur etti kahveyi nasıl içeceğimi sordu, ısmarladı, sonunda önündeki aylık Varlık Sanat Edebiyat Dergisi'ni gösterip “Bu ayki yazın da çok güzel seni kutlarım Otyam” dedi.

Taaa 1950 yılında yalansız dolansız bir dostluk böyle başladı. Sonraki yıllarda bu can Cumhuriyet yazarı, O Milli Eğitim Bakanı idi...

Röportaj kasetimi “Necdet ağabey”e gönderdim, sabahın erinde telefon etti, ağlamaklıydı, başta Muhtar ve köy heyetini Ankara’ya davet etti.  Arkadaşa köylerin okul durumunu, kız erkek öğrenci sayılarını, olan okullara mesafelerini gösteren bir çalışma yapmasını rica ettim.

Hep birlikte dediği gün ve saatte odasındaydık. Odada ayrıca Köy Enstitülü Ortaöğretim Genel Müdürü de vardı. Gelen kahveleri içerken istek tüm ayrıntısıyla ortaya döküldü ne ki Genel Müdür Nuh diyor Peygamber demiyordu köye okul için, olmazlıyordu inatla!


“BABA MEĞER BİZ DE ADAMMIŞIZ”

Kapıdan çıkanda Muhtar can “baba” dedi, "meğer biz de adammışız!.. Baksana koca bakan kahve söyledi, derdimizi  dinledi, napalım okul çaremiz kalmadı ama, evet meğer bizler de adammışız bunu belledik.”


ORALARA BİR DEĞİL İKİ OKUL YAPILDI! 


Okul işi ne mi oldu? Ne olacak ya hu, bir değil iki okul yapıldı birisi de Vali Bey’in şoförünün köyüne, bunun adı mutluluktur, vesselam...

Artık bebeler kendilerini asmıyor, ağıtlar arşı-alâ’ya çıkmıyordu.

GÖLET NE Mİ OLDU? NE OLACAK YA HU, YAPILDI BEREKET SAÇAR OLDU...

1979 yılında, daha önce gittiğim her toprağa, dağlara, ırmaklara, yaylalara, köylere köylülere veda zamanı gelmişti, artık emekliliğimi isteyecektim... Fotoğrafçı da sayılan arkadaş, Filiz fotoğraflar çekiyorduk durmadan, Ankara’da Güzel Sanatlar Galerisi’nde sergi de açacaktık “EĞER BİZİ SORAN OLURSA” adıyla ve açtık...

Körsüleyman köyünde ve yine o candan dayının hanesinde mihmanız, sofra, şişeli hazır. Baş köşede çok yaşlı, sakalı göbeğinde ak mı ak, makas değmemiş bıyıkları “cığara” sarı’sılı! Dayının kızını, yeğeni öğretmene istemeye gelmiş yalın yapıldak, sekiz saat öteden! Dayıya beş milyon lira dayı hakkı vermesi gerek töre gereği, oysa değil beş, bir bile yok!

İçim sızladı... Odadakiler eski mutlu/ neşeli yüzlü değillerdi, arkadaşa soruyorum “n’oldu bunlara, ne var?”

Bişey yokmuş, ama var olan hep yüzlerde.

Sonunda anlaşıldı, aklımın köşesinden asla geçmezdi, SU yüzünden köyün düzeni bozulmuş! Bu Alevi köy hâlâ Kerbela acısıyla değil miydi, nasıl olurdu su kavgası? Bir aylık çizelge yaptım, bir aylık da yönetici başı oylattım, söz aldım “su” için asla anlaşmazlık olmayacak! Sofraya doluştuk, o ihtiyarı da buyur ettim, dayıya döndüm, "dayı kız benim, öğretmene verdim gitti, beş milyon dayı hakkı da istemiyorum, tamam mı?”

NahlSuresi 67. Ayet usulüne göre yerine getirildi bizim ihtiyar  kocaman çift kağıt bir “cığara” sardı, verdiğim doluyu boş etti, isteğim üzere bir de nefes söylemeye başladı ki, dakikalar oldu susmaz!.. Bu, kıvançtır.

Bizler hesap gereği sabah saat altı buçukta yola hazırız ki hep bir ağızdan olmazladılar!.. Kızı vermenin işareti olarak koyun tığlanmış, kara kazanda kaynıyor, öteki kazanda da pilav!

Yol uzun, kazandakinin pişmiş yerinden, pişmiş yerinden birer parça, pilavsa hazır...

Töre gereği, her şey yerine getirildi, dayının kızını verdim gitti dayı  hakkı almadan, lokmasını da yedik.

Kilim tezgahları tekmil çalışıyor, meyve fideleri orman olmuş. Evet, güzeller artık ipte değil ardı ardına süren okullarda, özetim bu!

EY BAŞBAKAN ERDOĞAN!

O “selis” İngilizcenle “Van münit” deyip İsrail'e halk deyimiyle “ford attın posta koydun”, ta o tarihten beri, İsrail de İsrail deyip durdun!.. Af dile af dile, yoksa  sonu kötü olacak diye haykırır oldun, ama sesin kısıkmış ki İsrail bi türlü duyamadı/ duyuramadın ey Başbakanım, ey Başbakanım!

Sen bilmez miidin, sırtını ABD’ye dayamış İsrail’e bişey edemeyeceğini! Ne vardı o fort atmalarının geleceğinde, geleceğinde?.. Kimi halkım da öğünüyordu Kasımpaşalı futbolcu Başbakanım Yahudi milletine fort atıyor diye...          

BAŞBAKAN ERDOĞAN’DAN KÜRECİK DAĞLARINA FÜZE KALKANI!

Kısa ve orta menzilli füzelerin tehdidi altındaki ülkemizi yeni uygulamalar bekliyor artık! Bakın şunlara, ülkemize, güzelim Kürecik tepelerine yerleştirilecek radar, ABD Raytheon firmasınca üretiliyor. İki bin kilometre menzile sahip, yetmedi balistik bir füzeyi 1000 kilometre menzilden saptayıp izleyebiliyor!
Bu radarlardan birisi İsrail’de!

EY ÜLKEM EY KÜRECİK, KÜRECİK!

Radar kırk kişiyle kurulup sökülüyor ama...

Radar çok yüksek bir enerjiyle çalışması ve radyasyon yayması nedeniyle tehlikeli bölge içinde bir insan YANABİLİYOR!

MALATYA’DA ÖRGÜTLÜ FEYZULLAHÇILAR NE DİYORSUNUZ?

Bilmiyorum, ama yürekten bir ses var:

“FÜZE DEĞİL İSRAİL KALKANI!

MALATYA-Selahattin Gökatalay-

Malatya’nın Akçadağ İlçesine bağlı Kürecik beldesinde kurulacak Füze Kalkanı Sistemi konusunda açıklama yapan CHP Malatya İl Başkanı Hüseyin Baştürk “Hükümet suç üstü yakalanmıştır. Perdenin önünde İsrail’le sözüm ona didişen hükümet, perde arkasında Türkiye’yi İsrail’e kalkan yapmıştır” dedi.

Kürecik beldesinde füze kalkanı istemediklerini belirten Baştürk “Projenin Türkiye’nin güvenliğine hiçbir katkısı yoktur. Tam tersi bu proje, İran ve Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmektedir. Bu ise söz konusu ülkeleri yeni bir silahlanma yarışına sokacaktır.” (Cumhuriyet gazetesi)


EY KÜRECİKLİLER EY! DAĞINIZIN TEPESİ ARTIK AMERİKAN TOPRAĞIDIR. FÜZE MÜZE KALKAN MALKAN AMERİKAN TOPRAĞI 1200 NÜFUSLU! YATIP KALKIN ERDOĞANA DUA SERBEST!

EY DOĞU CAN, DOĞU CAN NE DİYORSUN?


Antalya, Toroslar Beydağları, Geyikbayırı Köyü, 22 Eylül 2011

Kaynak : Aydınlık Gazetesi